Cinepopularica: 1988
1988 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1988 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2017 Cuma

Nuovo Cinema Paradiso / Cennet Sineması 1988



Sinema hayata benzer, fena halde



Cennet Sineması, hakkında en fazla yazı yazılan filmlerden biri olmasının yanında sinema sanatına bir saygı duruşudur. Henüz ikinci filmiyle adını sağlamlaştıran Giuseppe Tornatore Dünyanın saygın festivallerini dolaşır, En İyi Yabancı Film Oscar ödülünün yanı sıra Cannes Film Festivali'nde Büyük Jürü Ödülü'nü ve birçok festivalde önemli dereceler kazanır. Daha önemlisi kendisinden sonra çekilen birçok filmi etkiler. Tornatore için ödüllerin ve bu büyük prestijin her şeyden önemli yanı ise artık finansman ve oyuncu zorluğu yaşamayacak olmasıdır. Film zihinlerimizde o denli klasikleşmiştir ki filmin çekim tarihinin 1988 olduğu sık sık unutulur ve sanki 1950'lere 1960'lara ait bir film gibi anımsanır Cennet Sineması.


Salvatore 'Toto'' (Salvatore Cascio, Marco Leonardi, Jacques Perrin) için kasabanın tek eğlencesi Alfredo'nun (Philippe Noiret) makinisti olduğu sinema salonudur. Elena'ya (Agnese Nano, Brigitte Fossey) olan aşkına karşılık bulamayınca diğer aşkı olan sinemaya sarılan Salvatore büyük bir yönetmen olur. Bir türlü kasabasına ve annesine dönmeyen Salvatore Alfredo'nun ölümünü duyar duymaz çocukluğuna ve köyüne geri döner. 



Tornatore uzun filmleri, destansı anlatımları seviyor. Açıkçası Cennet Sineması da kısa bir film olmayı hak etmezdi sanırım. Il Camorista'dan iki yıl sonra çekilmiş olmasına rağmen oldukça büyük bir seyir zevkiyle, teknik sorunlardan sıyrılmış bambaşka bir yönetmen karşımızda. Salvatore'nin çocukluğu, gençliği bir tarafa olgunluğu filmin ana meselesi ve kilit noktası. Koca bir filmin bütününü akıllara adeta çivileyen eşsiz bir sonuç bölümü. Hayatın bakiyesi Tornatore tarafından öyle bir sorgulanıyor ki filmi, kendi hayatınızı sorgulayarak tamamlıyorsunuz. Bir film başka ne yapsın ki?


Filmin Fragmanı


24 Aralık 2017 Pazar

Working Girl / Çalışan Kız 1988



Ye, dua et, çalış




https://cinepopularica.blogspot.com/2017/12/working-girl-calsan-kz-1988.html

Mike Nichols'ün bir önceki filmi Heartburn için düşündüklerimi onaylayan Yeni bir Mike Nichols filmiyle karşınızdayım. Herhangi bir vasfı olmadığı için tek çözüm yolunu iyi ve sevimli olmakta bulan ve başarısızlığının sebebini iyiliğini bağlayan tembel bir insan düşünelim. İyiliği yapay, planlı ve gösterişe dayalıdır. Baş Belası'nı izlerken böyle düşünmüştüm işte. Enikonu kötü bir filmdi, Working Girl ise seyri daha mümkün olan, bir olay örgüsü etrafında ilerleyebilen, asgari de olsa cazibeye sahip bir ''Feel good movie''. Mike Nichols gibi özel bir sinemacının Amerika film endüstrisi içerisinde sadece inandığı işleri çekerek finansman yaratması imkansız. Onun filmografisine dahil etmekle beraber başka türden bir parantez açarak izlediğim filmler için yazdığım yazılarda görece eleştirel bakıyorum bu yüzden. Stüdyolar Mike Nichols gibi kariyeri ve hikaye inşa etme becerisi yüksek, birinci sınıf yönetmenlere film çektirirken bazı star oyuncuları projeye inandırmakta daha az zorlanıp onlardan daha yüksek verim alabiliyorlar. Bu, gişe başarısının çalışan formüllerinden biri. Working Girl'ü, döneminin romantik komedi geleneğine yeni bir şey katmadığı için geçiştirebilirim belki ama günümüz romantik komedilerinin en azından reji anlamında fersah fersah ilerisindedir.

https://cinepopularica.blogspot.com/2017/12/working-girl-calsan-kz-1988.html

Uzun yıllardır sektererlik yapan Tess McGill (Melanie Griffith), işe yeni başlayan, hırslı ve genç patronu Katharine Parker'a (Sigourney Weaver) kendi fikri olan bir satın alma projesinden bahseder. Patronu, hem fikrini çalar hem de sevgilisi Mick'le (Alec Baldwin) ilişki yaşamaya başlar. Tüm bunların üzerine Tess, değişmeye ve intikam almaya karar verir. Patronunun hastalığını fırsat bilerek projesini üstlenen Tess, firma sahibi Jack Trainer'e (Harrison Fordkendisini patron olarak tanıtıp onunla aşk yaşamaya başlar. Jack, Tess için hem bir sevgili hem de intikam fırsatına dönüşür. 

https://cinepopularica.blogspot.com/2017/12/working-girl-calsan-kz-1988.html

İlişkilerin kimyası söz konusu olduğunda derinlemesine irdeleyip özel bir hikaye sunan Mike Nichols'ün sınıfsal ve sosyo-politik bir tabanı da var. Alman sinema ekolünden yetiştiği ve 50'lerin, 60'ların sinemasıyla kendisini var ettiği için yöntemsel yaklaşımı budur. Nora Ephron romantik komedi olarak tanımlanabilecek olan türün belki de en bilinen birkaç filminin yazarı. Senarist olarak fikirleri bana pek cazip gelmese de Mike Nichols'ün senaryo üzerinde hiçbir değişim talebi olmaksızın filmi çekip stüdyoya teslim ettiğine eminim. Kalbini ferah tutup biraz çabalarsan hak ettiğini alırsın gibi basite indirgenmiş bir fikir Nichols'ün harcı değil. Nora Ephron'un seri üretim romanları ve senaryoları yönetmen ve yapımcı tarafından dokunulmamak kaydıyla sonraki yıllarda da çekilmeye devam etmiş. You've Got Mail ve When Haryy Met Sally epey başarılı olurken onlarcası hüsranla dolu. Finali izleyiciye kaderci bir iyilik hazzı tattıran Working Girl, iyi bir yönetmenin vasat işi. Önem atfettiğim durum şu ki; Bu filmle Mike Nichols'ü keşfeden biri yönetmenin diğer filmlerine yönelme hevesini bulabilir mi acaba?

Filmin Fragmanı

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Dead Ringers / Ölü İkizler 1988



Malzemesi bol resital


En son Kafka’nın Dönüşüm’ünün Sinek filmini anlamak için iyi bir atıf olabileceğini söylemiştim. Her ne kadar bu tür benzetmeleri haksızlık ve küstahlık olarak değerlendirsem de bu batağa saplanmadan meramımı anlatamayacağım. Ölü İkizler üzerinden başka bir batağa saplanma niyetinde olsaydım kesinlikle Dostoyevski’nin Öteki romanını kullanırdım. Gerçi filmde bir gerçek ikizlik mevzusu var ama aralarındaki ilişkinin şizofren ve birbirlerine karşı kılıç kuşanan tarafı da oldukça güçlü.


Film için öncelikle Robert De Niro düşünülmüş ama malum, kendisi film seçimi konusunda epey hassas. İyi ki de hassas, zira Jeremy Irons’ın, başka hiçbir aktörde bulunmayan zarif psikopatlığı bu filmi bir tık yukarıya taşımaya yetiyor.  Aslında James Woods’u değerlendirme dışı tuttuğumuzda Cronenberg ilk kez bu kadar büyük bir oyuncuyla çalışmış oluyor ve sanırım diğer oyuncuları kontrol edecek zamanı bu sayede bulabilmiş oluyor. İlk kez bir Cronenberg filminde tüm oyuncular üzerinde, özellikle yardımcı oyuncular üzerinde net bir hakimiyet görüyoruz.


Oldukça başarılı geçen bir okul hayatının ardından tıp fakültesinden mezun olan Beverly ve Elliot Mantle kardeşler (Jeremy Irons) jinekoloji branşında devrim yaratacak yeniliklere imza atarlar. Yarattıkları şöhret ünlü oyuncu Claire’i (Geneviéve Bujold) de onlara çeker. Üç Rahim ağzına sahip Claire’in bu olağan dışı yapısı Beverly’i büyüler. Hassas ruhlu Beverly, Claire’den kopamaz ve yaşadığı ağır depresyonun sonunda yaşamı hakkında bir karar verir.



Cronenberg’in imzası niteliğinde olan mekan doğallığı, en fantastik olay örgüsünü bile mümkün kılması bakımından önemliydi. Sık sık bunu vurgulamamın sebebi bu. Ölü İkizler epey zor bir film. Ancak o doğallık sayesinde birçok engel aşılmış oluyor. Yine felsefi ve ahlaki kodları kılıç gibi kuşanmış bir Cronenberg filmi ve Jeremy Irons resitaliyle izleyici için büyük bir şans.

Filmin Fragmanı