Cinepopularica: 2002
2002 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2002 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2020 Salı

25th Hour / 25. Saat 2002



Keşkelerle bir gece


25th Hour / 25. Saat  2002

Tüm dünyada 90'lı yılların ortasından 2010'lu yılların başına kadar film kalitesinde ve sayısında önemli bir artış oldu. Günümüzde gönül rahatlığıyla referans verebileceğimiz, önerebileceğimiz filmlerin birçoğu o yıllardan kalma. Oldukça kısır olan Türk sinemasında bile durum böyle açıkçası. Birçok ülkenin milenyum atağında olduğu yıllarda Amerika Sineması elbette başı çekiyordu. Hem de milenyumu 90'lardan başlatarak epik ve vurucu filmler sunarak. Bahsettiğim yılların önemli yönetmeni Spike Lee, Clockers'tan sonra yeni bir roman uyarlamasıyla karşımızda. Daha sonra Game of Thrones dizisinin yaratıcılarından biri olacak David Benioff'un 25th Hour adlı romanından bahsediyorum. 25. Saat, film tavsiyesi listelerinin gediklisi, suç ve hapishane temalı filmlerin gözdesidir. Şimdilerde platformlarda yayımlanan yeni filmler 90'lı ve 2000'li yıllarda bu filmleri taze taze izlemiş sinemaseverlerin dişinin kovuğuna bile yetmiyor, tatmin etmiyor. O sebeple 25. Saat gibi destansı ve başarılı filmlerle hafıza tazelemekten zarar gelmez.

25th Hour / 25. Saat  2002

Uyuşturucudan hatırı sayılır bir para kazanan Monty (Edward Norton), evine baskın yapan polisin, evdeki son parti uyuşturucuyu bulmasıyla yedi yıla mahkum edilir. O sırada evde bulunan sevgilisi Naturelle'yle (Rosario Dawson) mutlu bir gelecek tasarlayan Monty'nin hayatı kararır. Hapishaneye girmeden önceki son 24 saatini arkadaşları Jacob (Philip Seymour Hoffman), Frank (Barry Pepper) ve sevgiliyle geçiren Monty, bu kısa zamanda hem kendisini polise ihbar eden kişiyi öğrenir hem de hayatın ve özgürlüğün aslında ne kadar kıymetli olduğunu anlar. Kendisini hapishaneye teslim edecek olan olan Babasıyla (Brian Cox) çıktığı uzun araba yolculuğunda hayalle gerçek iç içe yaşanırken, Monty'nin tek düşüncesi zorlu geçecek hapishane yıllarıdır.

25th Hour / 25. Saat  2002

Spike Lee'nin ilk dönem filmlerini başkaldıran ve yer yer başına buyruk filmler olarak görüyorum. Oldukça özgün, politik ve yaratıcı bulduğum bir yönetmen. Hollywood içerisinde siyahilerin hakkının yendiğini ve sektörde eşitliğin sağlanması gerektiğini öteden beri sık sık vurgulayıp br yandan da filmler üretmeye devam etmiş biri. Doğu Amerika'nın, New York'un çocuğu. 25. Saat'te başrol ve yan karakterler için siyahi aktörler düşünüp sonrasında Edward Norton'da karar kıldıklarını okumuştum. Hikayenin anlattığı dünya her iki seçim için de uygun. Her ne kadar günümüz iletişim imkanları sayesinde daha küresel bir ağ varmış gibi görünse de o yıllarda izleyicinin talep hakkı daha çok göz önüne alınırdı. Edward Norton, bir Afrika ya da Orta Doğu ülkesinde de alıcısı bulunan revaçta bir oyuncuydu sonuçta. Filmin gerçek ve hayal dozunu, ağır travma ve kayıp yaşayan insanlar daha iyi anlayacaktır. Uykuyla uyanıklık arasında keşkelerle dolu zamanlar tasviri bu anlamda müthiş yaratılıyor. Ancak roman uyarlamalarının başına gelen sarkma ve uzama mevzusu 25.Saat'e de yansımış. Biraz uzadığı bölümler var. Spike Lee'nin hızlı temposu burada farklı ilerlemek zorunda kalıyor haliyle. Philip Seymour Hoffman, Brian Cox ve Edward Norton kusursuz. Hikayenin işlenişi bakımından izlememiş olan herkese gönül rahatlığıyla önerebileceğim sağlam bir film.


Filmin Fragmanı

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Boksuneun naui get / Haklı İntikam 2002


Dolu dolu intikam, ölesiye intikam 



Chan-wook Park’ın Oldeuboi ile tanınır hale gelmesiyle birlikte gözler, Old Boy’un da içinde yer aldığı meşhur intikam üçlemesine çevrilmişti. Haklı İntikam bu serinin ilk filmi olması açısından son derece önemli. Bir intikam filminden beklendiği üzere hareketli ve Kore sinemasının kural tanımazlığıyla birleşerek son derece kanlı bir hal alıyor. Yazıyı gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz ama film için aynı şeyleri söylemem mümkün değil.


Sağır ve dilsiz Ryu’nun ( Ha-kyun Shin )tek gayesi kız kardeşi (Ji-Eun Lim) için aradığı böbreği bulmaktır. Bunun için her yolu deneyen Ryu son çare olarak böbrek mafyasına başvurur, ama hem böbreğini hem de umutlarını yitirir. Gerekli parayı bulmak için iş adamı Dong-jin Park’ın (Kang-ho Song) kızını kaçıran Ryu, kızın boğularak ölümüne neden olur ve bu sırada kız kardeşi de umutsuzluğa kapılarak intihar eder. Bundan böyle Dong-jin Park kızının katili olan Ryu’dan, Ryu ise böbrek mafyasından intikam almaktan başka bir şey düşünmeyecektir.


Birleşik Güvenlik Bölgesi’nden ve daha nice başarılı Kore filminden tanıdığımız muhteşem aktör Kang-ho Song başrolde. Bu bile filmi tek başına izlenilir kılmak için yeterli nedendir diye düşünüyorum. Song’un yanı sıra diğer oyuncular da son derece başarılı performanslar sergiliyor, fakat filmin gerçek bir sinefili doyurabilecek bir film olduğunu söyleyemem. Parçalara ayrılmış hikayeler yavan ilerleyip, doyurucu bir biçimde bütün oluşturamıyor. 


Filmin son derece başarılı bir görüntü yönetimi ve abartıdan uzak bir teknik dili var. Benden kaynaklanan bir problemden bahsetmem lazım belki de. Artık bu tür kanlı intikam filmlerine karşı sanırım doyum noktasına ulaştım. Filmde çok fazla sayıda intikam olması bende toplumsal bir bakış uyandırdı, bunu söylemeliyim. Chan-wook Park kimsenin masum olmadığını bir şekilde hissettiriyor, ama dediğim gibi bende bir ritim ve denge kaybına neden oldu bu durum. Elbette böyle bitirmek olmaz. Hakkını verelim ki birçok izleyici için ilham verici bir film olması muhtemeldir Haklı İntikam’ın.

Filmin Fragmanı



20 Mayıs 2016 Cuma

Spider / Örümcek 2002


Deliliğin izinde



David Cronenberg sinemasının kendine has yöntemlerinden biri, zihnin içinde kapılar açması. Hayallerin gerçekle keskin biçimde ayrılmaması kimi zaman seyri zorlaştırıyor olsa da yönetmenin anlatı dünyasının zenginliğinin de bir göstergesi oluveriyor.  Kafa karıştırıp, filmin sonunda bizleri o malum gerçekle baş başa bırakan sürprizli sonların adamı değil o. Ancak bunu her filmi için söylemem de mümkün değil. Bazen beklenti öyle bir yükseliyor ve izleyici olarak filmden öyle bir alt metin bekliyorsunuz ki, olmazsa yıkım.


Köstebek için konu yazmak oldukça yersiz olacaktır. Zira filmin kendisiyle çelişme üzerine kurulmuş olması bunu zorlaştırıyor. Şöyle söylesem yeterli olur gibi: Yıllarca rehabilitasyon merkezlerinde kalmış bir adamın, evine dönüşü ve kafasında ördüğü olaylar örgüsüyle yüzleşmesi hakkına bir film.  Cronenberg bu tür ruhsal temas filmleri için ingiliz oyuncularla çalışan bir yönetmen. Ralph Fiennes’ın ne kadar önemli bir aktör olduğu göz önüne alınırsa Cronenberg’e hak vermemek zor. Ayrıca filmin baş karaktere verdiği paye ingiliz oyuncular için daha anlaşılır. Hamlet’in önemli karakteri Horatio benzeri bir performanstan söz ediyoruz.



Filmin adı, bir adamın çocukluğundan itibaren kafasının içinde ördüğü ağı düğüm düğüm çözmesinden geliyor. Bunun mümkün olup olmadığını seyirci olarak sadece yorumlayabiliyoruz. Yazının heyecanı kaçmasın diye başta belirtmediğim ama ilk paragrafta geri dönmemizi sağlayacak vurgumu yaparak bitirmek istiyorum. Film oldukça karmaşık ve daha da önemlisi Cronenberg’in kimliğiyle pek de örtüşmeyen filmlerinden biri. Çok sakin bir kafayla, filmi satır satır okuyarak ve belki de Patrick McGrath’ın romanını okuduktan sonra izlenirse bir şeyler yerli yerine oturabilir.

Filmin Fragmanı