Cinepopularica: 2013
2013 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2013 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2020 Cumartesi

Kusursuzlar (2013)


Ancak bir zıttım öldürebilir beni


https://cinepopularica.blogspot.com/kusursuzlar

Ramin Matin'in Son Çıkış'ını izledikten sonra önceki filmlerine de erişmeye çalışmış, platformlarda hüsran üstüne hüsran yaşayıp birkaç osuruklu kaba erkek gülmecesi izledikten sonra gayrimeşru yollara sürüklenmiştim. Fakat neyse ki izleyebildim. 2013 yılında Altın Portakal (En İyi Film), yurt dışı festivallerde önemli ödüller kazanmış bir film bu anlamda bu kadar kıyıda köşede bırakılmasa ne iyi olurdu di mi? Özellikle son birkaç yıldır çeşitli platformların da katkısı ile kadın farkındalığı, sektörde kadın yönetmen ve yazarların artışı söz konusu oldu. Konuyla yakından ilgilenenler bu miladı biraz daha evvele çekebilir, ancak kafamdaki algı beni çok geriye götürmüyor. Şuraya bağlamak isterim ki, akademik, entelektüelize edilmiş ve duygudan arındırılmış proje kadın filmleri, Kusursuzlar'ın kadın karakterlere yaptırdığı sükunet ve cinnet eylemini hayata geçirme biçiminden feyz alabilirler, almalılar. Bu arada sinemamızda kadın tarifi zayıf da erkek tarifi çok mu yerli yerinde? Elbette hayır. 

https://cinepopularica.blogspot.com/kusursuzlar

Steven Soderbergh'ün Sex, lies and videotape filmini delicesine sevmemin, ancak içsel duygularımla tarif edebildiğim son derece mantıklı ve fakat kişisel sebebleri var. Ya da Atom Egoyan'ın Exotica'sını. Kabız yazar ve yönetmenlerin normalin akışıyla kavga edip sinematografiyle, romantize estetikle filmi ciddi bir eser haline getirme çabaları o yüzden gülünç geliyor. Çünkü bunu akışa bırakıp doğallıkla halleden filmler var. Kusursuzlar bana o doğal ve bir o kadar yoğun tadı verdi. Son Çıkış, bir One Man Show filmiydi. Tüm sahnelerin kaderi Deniz Celiloğlu'nun yarattığı tansiyona bağlıydı. Neyse ki aksamıyordu. Fakat kötü bir cast filmi pekala izlenmez hale getirebilirdi. Kusursuzlar'da ana karakterlerin hayat içindeki varlıkları, tutarsızlıkları, gelgitleri ve en önemlisi cinsiyet rolleri çok çeşitli ve hakiki. Dolayısıyla öykü burada çok daha girift. Üzerine bir de sağlam oyunculuk eklenince dört başı mamur bir bağımsız film izlemiş oluyoruz. Mesela restorandaki yemek sahnesi. Net, filmi yükselişe geçiren, dönüştürücü ve özetleyici bir sahne. Ya da Yasemin'in plajdaki soyunma kabinindeki kararlılık gösterisi. Çatışma ya da müstehcenlik barındırmıyor. Açıkçası mağrur bir kumandanın savaş sonrası gururunu izlermiş gibi düşündüm.

https://cinepopularica.blogspot.com/kusursuzlar

Lale ve Yasemin olarak izlediğimiz İpek Türktan ve Esra Bezen Bilgin, davranışları ve gizemleri öngörülemez olan kızkardeşler çok iyilerdi. Elbette dışa dönük aksiyon sinemada daha fazla dikkat çekiyor. Bu anlamda Esra Bezen Bilgin son dönem yerli yapımlar içinde en iyi performanslardan birini sergiliyor. Imdb'ye göre kendisinin ilk filmi, İpek Türktan'ın ise birkaç kısa metrajdan sonra ilk uzun metrajı. Kusursuzlar'ın böyle önemli bir bir katkısı da olmuş. İki oyuncudan biri ruhsal çatışmayı diğeri bedensel aksiyonu nefis özetlemiş. 

Filmin fragmanı

3 Ocak 2018 Çarşamba

La migliore offerta / En İyi Teklif 2013



Sahip olmak ya da olmamak



1900 Efsanesi'nin yapısal anlamda İtalya etiketli bir Amerikan filmi olduğunu söylemiştim. En İyi Teklif de böyle bir film. İtalya'da İtalyan bir yönetmen tarafından çekilmiş olsa da yapısal olarak alıştığımız Amerikan-İngiliz dokusunu taşıdığını görüyoruz. Oyunculuk faktörünü de eklemek gerekiyor elbette. Sonda söyleyeceğimi bu sefer başta söyleyeyim. Geoffrey Rush senaryoyu bambaşka diyarlara taşımış, gizemi psikolojik gerilime dönüştürmeyi başarmış. Karakterin film boyunca nasıl keskin ama nasıl bir o kadar da dengeli dönüştüğünü görmek bu filmi izlemek için başlıca sebeplerden biri. 


Dünyanın önemli sanat eserlerini alıcılarla buluşturan ünlü müzayedeci ve eser uzmanı Virgil (Geoffrey Rush), yeteneksiz ressam arkadaşı Billy Whistler'la (Donald Sutherland) birlikte en pahalı eserleri ucuza kapatarak önemli bir servet sahibi olmuştur. Evinde sakladığı eserlere yenilerini katmak için yeni bir müşteriyle buluşur. Tuhaf davranışları olan genç Bayan Claire (Sylvia Hoeks), Yaşlı Virgil'in aklını başından alır. Hayatı boyunca çizdiği disiplinli imajı yerle bir eden Virgil, her şeyini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. 


Tornatore'yle süre ve ritim konusunda genel itibariyle bir türlü barışamadım. En İyi Teklif de biraz uzun ama iyi bir film. Başka bir oyuncu başrolü alsaydı nasıl olurdu bilemiyorum, fakat sanırım yönetmen, Geoffrey Rush'ın oyunculuğunu kısaltmaya kıyamamış. En İyi Teklif, Ennio Morricone'nin tematik müzikleri, Geoffrey Rush'ın büyük aktörlüğü ve girift senaryosuyla gizem türüne iyi bir örnek. Filmin çok net bir meselesi var, o da taklit ve sahte olmak üzerine. Ana karakterimiz haksız müzayede servetini, pahalı eserlere taklit damgası vurup onlara sahip olarak edinmiş. Finalde aşık olduğu kadın da ona hayatının sahtekarlığını yapınca taşlar düşüncede yerine oturuyor. İyi bir gişe filmi sadece kafa boşaltmak zorunda değil. Giuseppe Tornatore'nin  bunu ispatlayan filmler yapmaya devam etmesi ümidiyle.


Filmin Fragmanı

11 Haziran 2016 Cumartesi

Stoker / Lanetli Kan 2013

İntikamın ingilizcesi


Dünyanın çeşitli ülkelerinden önemli yönetmenler bir bir Amerikan sinemasının safına katılıyor. Bir çeşit devşirme sistemi işlerken Chan-wook Park gibi önemli ve daha doğrusu özel bir yönetmenin de bu kervana katılmaması düşünülemezdi. Daha büyük yapım olanaklarıyla film çekebilmek adına böyle bir yönelimin olmasına katiyen karşı değilim, değilim olmasına ama hoşuma gitmeyen bir şey var ki o da kalabalığa karışıp kimliksizleşen yönetmenler çöplüğü. Chan-wook Park’ın Lanetli Kan’ını böyle kaygıların etrafında izlemeye başladım.


Asıl sorun sevdiğimiz yönetmenlerin kalabalığa karışmasından ziyade özellikle genel anlamda Amerika ve İngiliz sinemasının fabrika usulü çalışıp özgünlüğü öğütmeleri. Lanetli Kan’ı bitirdiğimde Chan-wook Park adına sevindim diyebilirim. Açıkçası bu filmi kimin çektiğine dair bir soru sorulsa ilk 20 tahminimden biri Chan-wook Park olmazdı, ama bunun başka alışkanlıklarla ilişkili olabileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Chan-wook Park’ın pek de ahım şahım olmayan bir senaryoyu epey hareketli ve özgün bir hale getirdiğine tanık oldum ama Chan-wook Park derinliğiyle de bu filmi pek örtüştüremedim.


Babasının (Dermot Mulroney) bir araba kazası sonucu ölümüyle büyük bir üzüntü yaşayan India (Mia Wasikowska), bu sırada çıkagelen esrarengiz amcasıyla (Matthew Goode) birlikte kendisini tuhaf bir durumun içerisinde bulur. Annesiyle (Nicole Kidman) kısa sürede kaynaşan amcasının gizemli davranışları, India’da garip bir şiddet dürtüsü oluşturur ve babasının ölümüyle ilgili sırrı ortadan kaldırmak için bu dürtüden yararlanır.


Filmin senaryosunu kimin yazığına baktığımda ilginç bir gerçekle karşılaştım. Meğer Chan-wook Park’ın ilk ülke dışı deneyiminin senaryosu tv dizisi Prison Break’in başrol oyuncusu Wentworh Miller tarafından yazılmış. Miller, Chan-wook Park’a minnet duyarak yeni senaryolara devam etmeli. Dracula’dan yola çıkılmış bir senaryo olduğu yazıldı birkaç yerde. Buna ek olarak bir noktaya kadar bir dişi Hamlet durumu da hissettim. İngiliz ve Amerikan ortak yapımı olan, iyi çekilmiş bir film olarak Lanetli Kan iyi bir seyirlik.


Filmin Fragmanı