Cinepopularica: İran Sineması
İran Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İran Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2021 Pazar

Under The Shadow / Korkunun Gölgesi (2016)

2 dakika okuma süresi

Korkunun gölgesi

Under The Shadow / Korkunun Gölgesi  (2016)

Under The Shadow (Korkunun Gölgesi) filminin hikaye evreni hakkında öncelikle kısa bir giriş ihtiyacı hissediyorum. Sınır komşumuz, ve sinema anlamında konuşmamız gerekirse etrafımızdaki en değerli ve özgün filmlere imza atan İran, 1979 yılına kadar Şah Rıza Pehlevi tarafından monarşi düzeniyle yönetiliyordu. Çeşitli iç ve dış karışıklıklar nedeniyle devrilen Pehlevi'den sonra görkemli bir meydan okumayla İran'a dönen Humeyni İran İslam Devrimi'ni ilan etti. Yıllar yılı batılı standartlarda yaşamaya alışmış olan İran halkı, Humeyni'nin oluşturduğu cadı avı timi olan, devrim muhafızları tarafından baskı altına alındı. Elbette -tanıdık bir yöntemle- doz yavaş yavaş verildi. Özellikle kadınlar üzerine yoğunlaşan bu sivil timin yanı sıra devlet de, devrim karşısında direnen tüm kesimleri, aydınları, öğrencileri fişledi ve sonraki süreçte onları toplumdan izole etmenin yollarını aradı. Bu sırada sekiz yıl sürecek ve her iki ülkeyi de tarumar edecek İran-Irak Savaşı baş gösterdi. Hikaye anlatma geleneğini farklı ve çığır açıcı yöntemlerle destekleyen İran sinemasının yurt dışındaki temsilcileri, son yıllarda hem Persepolis gibi animasyon yapımlarla hem de A Girl Walks Home Alone at Night (Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız) gibi korku gerilim filmleriyle İran'da kadının toplumdaki yerini tüm dünyaya bir şekilde haykırıyor. Elbette İran'da kalıp orada sansür komitesini zekice yöntemlerle aşmaya çalışan sinemacılar da oldu. İngiltere'de yaşayan Babak Anvari'nin, İran-Irak Savaşı sırasında geçen filmi Under the Shadow, korkunun Orta Doğu'daki sembolü olan cin olgusuyla birleşerek İran'ın en zorlu yıllarına odaklanıyor.

Under The Shadow / Korkunun Gölgesi  (2016)

Üniversite yıllarında tıp fakültesi öğrencisi olarak öğrenci hareketinin içinde aktif olarak yer alan Shideh (Narges Rashidi), devrimden sonra öğrenci affından yararlanmak istemektedir. Tüm kapılar suratına kapanan Shideh, doktor olan eşi Iraj (Bobby Naderi) ve küçük kızları Dorsa (Avin Manshadi) her gece bombalanan şehirde yarım yamalak uyumakta ve sık sık binanın altındaki sığınakta sabahlamaktadır. Iraj, bir askeri görev için evden uzaklaşınca iyiden iyiye yalnızlaşan Shideh ve kızı Dorsa evin içindeki çarşaflı hayaletin etkisi altına girer. 

Under The Shadow / Korkunun Gölgesi  (2016)

Öğrenci olaylarına karışan bir kadın ve onun sisteme boyun eğmiş eşi arasındaki aile çatışması, filmin başarılı bir karakter tanımlaması yaratmasına araç oluyor. Fakat bu süreç bana kalırsa biraz hızlı geçiştiriliyor. Hem Narges Rashidi'nin kimi noktalarda yetersiz kalması hem de senaryonun gelişme bölümünde karakterlerin dış dünyayla kurduğu temasın tiyatral kalması kopukluk hissi yaratıyor. His House filmi için söylediklerim Under The Shadow için de kısmen geçerli. Filmin korku gerilim hikayesiyle anlatmayı seçtiği karmaşık toplum düzeni, insanın ruhuna ve özgürlüğüne çöken karabasanı tanımlamak yerine metaforların gölgesinde bireyselleşiyor. Filmde bir toplumsal çöküş hikayesi vaat ediliyor, en azından başlangıçta seyirciye vaat edilen evren bu. Ani bir kararla bireyselleşip karakter dramasına evrildiğinde geri planda anlatılan tüm hikaye toplumsal buhran anlatısından sıyrılıp bireysel çıldırış öyküsüne dönüşüyor. Bir karakteri merkeze alarak da toplumsalı anlatabiliriz elbette. Konforlu bir metottur ve işleyebilir, tabii şartlar yerine getirilebilirse. The Pianist (Piyanist) filminde bir adamın hikayesiyle korku iklimini nasıl da iliklerimize kadar hissetmiştik. Ama işte bu filmde toplumsal hikaye geri dönüşsüz biçimde terk ediliyor bir müddet sonra. Onu unutuyoruz. Çalınan hayallere karşılık oyuncak metaforu, cin bahsindeki kılık kıyafet reformu göndermesi, arka plandaki savaş, bombalar ve devrim muhafızlarının amansız takibi cılız birer dolgu malzemesi olarak kalıyor. Yönetmenin tercihlerini anlayabiliyorum. 1980 yoğun bir yıl ve anlatılacak çok şey var. Her şeyi anlatmaya çalıştığında ise çok şeyden feragat etmek zorunda kalıyorsun. Filmin çok iyi kotardığı bir taraftan söz ederek bitirmek isterim. Cin gibi kültürel bir anlatıyı nasıl sulandırmamamız gerektiğini, korku nesnesi olarak nasıl etkili kullanılabileceğini mükemmel bir biçimde gösteren bir film. Bize ders olsun.

Filmin fragmanı