Cinepopularica: Dizi
Dizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ocak 2021 Cumartesi

Alef (2020)

5 dakika okuma süresi


Alef: 

Ötekiler ve huzursuz ev sahipleri



Alef (2020) cinepopularica.blogspot.com

Küçük Amerika olarak, seri cinayetleri çözmeye çalışan polisiye karakterler yaratma konusunda nicedir  çok dertli bir ülkeyiz. Dünyadaki epey kaliteli örnekleri son yıllarda artmış durumdayken, bizim bir tek cefakâr Arka Sokaklar'ımız vardı. Görsel olarak Mindhunter, True Detective, The Sinner gibi yabancı örneklerini aratmayan BluTV projesi Alef, arka plandaki hikayesiyle, bu toprakların tarihinde yer etmiş meselesiyle ve görsel gücüyle imdada yetişti. Kısa bir bilgiden zarar gelmez. 16. yüzyıl başındaki Osmanlı'da, devletin resmi inancıyla ters düşen, yani gayrisünni bir inanç öğretisiyle çok sayıda insanı etrafına toplayan İsmail Maşuki adlı bir bayrâmî-melâmî şeyhi yaşar. Aynı dönemde güçlenen Kalenderiler ve Şah İsmail'in Safevi Devleti, halkta ciddi manâda karşılık bulur, taraftar toplar. Osmanlı ise anarşi ve sapkınlık saydığı bu düşünceleri, esasında kendilerine karşı ciddi birer rakip olarak görür. Yani karşı olmalarının sebebi dini değil siyasidir. Çünkü türkmenler, Osmanlı'nın kendilerine karşı maddi ve manevi olarak mesafeli durduklarını bilmektedir, zaten ezilmektedirler. İsmail Maşuki, tenâsüh yani ruh göçü, simgesel kıyafetler, ibadette kadın erkek eşitliği gibi manevi alanları eşeler ve kendisini kutup (Allah'ın özel kıldığı kişi diyelim) ilan eder.  Kanuni döneminde ise yoldaşlarıyla birlikte At Meydanı'nda (Sultanahmet) idam edilir. Ekonomi ve tarih lisansı ve tarih doktorası görmüş olan yönetmen Emin Alper, Cumhuriyet dönemi tarihi konusunda akademisyenlik de yapıyor. Sekiz bölümlük dizide, 1500'lü yılların ilk yarısıyla günümüz arasındaki bağlantılandırma ve gizem dokusu bu sebeple de kusursuza yakın ilerliyor. Elbette dönem külliyatına titizlikle yaklaşan metni Emre Kayış yaratmış, bu noktada senarist olarak daha büyük pay sahibi. 

Alef (2020) cinepopularica.blogspot.com

Girişteki açıklamada verdiğim kısa tarihi bilgiye biraz olsun vâkıf olmak mühim. Çünkü özellikle üçüncü bölümden sonra, dozu sürekli artan bir dönem atmosferini, tasavvufu ve karakterler arasındaki bilgi alışverişini izliyor olacağız. Atmosfer demişken, Emin Alper'in bu anlamda sinemamızın en başarılı yönetmenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Filmlerine başka açılardan eleştirilerim var, ancak bu kısım övgüye değer. Derli toplu ve zihin açıcı bir mini dizi çekmiş olmasını ve kurduğu dünyayı önemli buluyorum. Sinemacıların dizi ve kısa film alanını, dünyada olduğu gibi, boş bırakmaması gerekiyor. Alef'in ilk bölümü, çok inançlı ve renkli bir şehir olan İstanbul'daki Fota Yortusu'yla açılıyor. İsa'nın vaftiz edildiği günü temsilen denize haç atılıyor, gençler de kendilerini boğazın sularına atıp bu haçı almak için yarışıyor. İslam dışı bir metaforla başlıyor olsak da kurulan polisiye evreninin mistik ve ruhâni bir tarafı olduğunu bu açılışla anlıyoruz. Hikayenin intikam alan gizemli karakteri muhafazakar toplumla çatışan bir yönelime sahip, açılışın bu anlamda İslam dışı bir inançla yapılmış olması bu açıdan anlaşılabilir. 

Alef (2020) cinepopularica.blogspot.com

Alef'in konusu, sürprizi bozmadan anlatılabilecek bir konu değil. Cinsel yöneliminden ötürü ailesi tarafından itilen, ölüme terk edilen bir genç adam, geleneksel yöntemlerle iş çözen bir cinayet masası komiseri, İngiltere'de özel cinayet dosyaları hakkında çalışmış ve ailesini kaybettikten sonra memleketine dönmüş bir polis, Osmanlı'da tarikatlar ve inanç dünyası üzerine çalışan bir tarihçi ve geçmişten bugüne çeşitli inanç gruplarının temsilcileri bir şekilde sürekli iç içe. Ahmet Mümtaz Taylan, dizinin bel kemiği ve belki de inandırıcılığı sağlayan en önemli faktörü. Her ne kadar rolünü cepten yese de bu topraklara ait inandırıcılık vasfı onun karakterinde temsil ediliyor. Kenan İmirzalıoğlu bildiğimiz gibi. Karakterinde büyük bir parçalanma, aksiyon, aşk, cinayet dosyaları mevcut, ama onda o yükü kaldırabilecek aktörlük vasfı olmadığını düşünüyorum. Doğu cinayetlerine batılı yaklaşım izliyoruz. Karakterlerin çalışması bu yönde düşünülmüş. Settar'ın Doğu'yu Kemal'in Batı'yı temsil ettiği hikayede Kemal karakteri bir nebze eksik. Melisa Sözen ise aradaki bağlantıyı sağlayan bir karakterde ve kesinlikle dizinin en iyi oyuncusu. Final eleştirisinden ayrı olarak Müfit Kayacan'ın oynadığı otopsi uzmanı karakterini fazlasıyla lüzumsuz bulduğumu eklemek isterim. Bir Zamanlar Anadolu'da'nın otopsi uzmanından rol çalan gereksiz diyaloglara gerek yoktu. Anlıyorum, polisiyenin ruhu icabı katil kim? merakı yaratılıyor, şüpheli sayısı arttırılıyor, fakat yine de bu merak unsurunun çalışmadığı ortada.

Alef (2020) cinepopularica.blogspot.com

Alef'teki İstanbul tamamiyle bir başrol oyuncusu. Görüntü yönetmeni Ahmet Sesigürgil tarafından ustaca yaratılan atmosfer ve tekinsiz yeşil tonlar bize bambaşka bir şehir izletiyor. Diziyi görsel anlamda, Türkiye'yi aşan, uluslararası düzeyde bir yapım olarak görüyorum. Zikir sahneleri ve polisiyenin inandırıcılığı bağlamında Emin Alper'in katkısıyla birlikte Alef'in özel bir dizi olduğunu düşünüyorum. Çünkü malum amerikan dizilerindeki tüm yapaylıkları her polisiyede ayıla bayıla izleyip biz yaptığımızda komik bulmak gibi yersiz bir hastalığımız var. Osmanlı'da heterodoks İslam'la ilgili okumalar yapmış biri olarak senaryonun titizliğine hayran kaldım. Günümüzdeki katı ebeveynlik ve öteki evlatlık, öteki cinsel yönelim vurgusu bu tarihi ötekileştirmeyi anlatmada mükemmel bir metafor hazırlamış. Peki senaryoda olumsuz bulduğun nokta yok mu derseniz, buna kesinlikle final bölümü diye cevap veririm. Hikaye çok büyük, geri planda beş yüz yıllık bir tarihsel kırılma var, insan dramı başrolde, tüm karakterlerin zaaflarına tanık oluyoruz, fakat finalin gelip bağlandığı nokta son derece cılız. Alef'in arka planı bazen bir fikirden bazen bir topluluk ruhundan, bazen bir karakterin dramından oluşuyor. Bu anlamda müthiş bir geçişkenlik var, malzeme var. Yani dramaturji müthiş işliyor. Finale gelince neden bir anda kötü polisiyelere özgü şaşırtmacayla, hızlıca, konunun düğümlendiğini ve ''alın size hikayenin sonu'' dendiğini anlayamadım. Çekim planları mı değişti, bölüm sayısı maliyet nedeniyle azaltıldı mı ya da hikaye mi daraltıldı bilemiyorum, fakat final yakışmadı.

Dizinin fragmanı

19 Aralık 2020 Cumartesi

The Ripper / Yorkshire Canavarı (2020)

4 dakika okuma süresi


İmparatorluğun öz evlâdı



The Ripper / Yorkshire Canavarı  (2020)

Birleşik Krallık, toprakları Kanada'dan Hindistan'a oradan Avustralya'ya kadar uzanan bugünün İngiltere'si, 19. yüzyılda en görkemli dönemini yaşıyordu. 64 yıllık saltanatıyla, Avrupa tarihine adını veren Kraliçe Viktorya dönemi, sanatından siyasetine, kolonyalizminden köleciliğine tüm derinliğiyle incelenmesi gereken bir imparatorluk çağıydı. Bu gösterişli dönem elbette tartışmasız bir sosyal çatışmayı da beraberinde getirmişti. Büyük bir çalkantı, ümitsizlik ve yoksulluk dalgası söz konusuydu. 1888 yılında ortaya çıkan Karındeşen Jack isimli efsanevi seri katil işte bu şartların ürünüydü. Londra'nın yoksul semtlerinde hayat kadınlarını hedef seçti ve bilinen beş kadını korkunç şekilde öldürdü. Alamet-i farikası olarak kullandığı edebi mektuplara ve çeşitli spekülasyonlara rağmen bu korkunç katilin kimliği günümüzde bile tahmin konusu olmaktan öteye gidemiyor. Tarihte uzun bir sıçrama yapalım. 1975 yılında İngiltere'nin kuzeyinde bulunan Yorkshire bölgesinde birbiri ardına işlenen cinayetlerde tuhaf ayrıntılar göze çarpmıştı. Katil, kurbanlarını hayat kadınları arasından seçmiş, ateşli silahlar kullanmamıştı. Polise ulaşan bir mektupta Karındeşen Jack'e atıfta bulunan katil, hayat kadını olmayan genç kadınları da öldürmeye başlayınca tüm bölgeyi korku kapladı.

The Ripper / Yorkshire Canavarı  (2020)

Hikaye genel olarak böyle ilerliyor. Beni cezbeden, kısa bir değiniyle de olsa vurgulanan tarihsel seri katil figürü değil de günümüzden baktığımızda iyice sersemletici bir hal alan tutuculuk, acemilik ve kolluk kuvvetlerinin basiretsizliği oldu. Dört bölümlük muhteşem belgeselde dillere destan ingiliz belgeciliğinin iyi bir örneğini görüyoruz. 1975'ten bu yana özenle saklanmış fotoğraflar, videolar, tutanaklar ve belgeler övgüyü gerçekten hak ediyor. Bir diğer başarılı nokta ise sonradan gözüme çarpan ve bence belgeselin temel fikrini mükemmelen işaret eden adaletsizlik vurgusu. Arşivde bu kadar başarılı olan İngilizlerin polisiye bir vakada nal toplaması, emniyetin üst kademelerinde birbiriyle aynı bakış açısına sahip onlarca adamın aynı stratejiyle yıllarca tepe mevkileri işgal etmesi ve cinayetler konusunda aptalca hatalar yapılması, kadınların canına mâl olmuş. Üçüncü bölümden sonra burayı daha fazla dert edinerek izliyoruz. 1979-1990 arası ülkeyi yöneten kadın Başbakan Margaret Thatcher bile olayın bu kısmına kafa yormayıp, kendisini erkek dünyasında erkekleşen bir kadın figürüne dönüştürürken, bu vak'anın ucundan tutan bir kadın yetkilinin bile olmaması tuhaf bir durum. 

The Ripper / Yorkshire Canavarı  (2020)

Aptalca olarak nitelediğim hatalar, dönemin teknolojik yetersizliğiyle geçiştirilemeyecek düzeyde. Bir trafik polisinin görevini ''normal'' gayretle yapması sayesinde tesadüfen yakalanan katil Peter Sutcliffe, polisin evlere yaptığı şüpheli ziyaretlerinde defalarca polisle yüz yüze görüşmüş, daha önceki yıllarda aynı katilin saldırılarından yaralı olarak kurtulmuş kadınların beyanatları ciddiye alınmamış, hatta kadınlarla alay eden polis, onları evlerine geri göndermiş. Bir diğer önemli husus da güncelliğini tüm hızıyla korumakta aslında. ''O kadının o saatte orada ne işi varmış'' cümlesini ''Ateş olmayan yerden duman çıkmaz'' atasözüyle harmanlayan ülkemizde bu durum çok daha iyi anlaşılacaktır. Belgeselde, sokağa çıkmaktan vazgeçmeyen kadınlar konuşuyor. Erkeklerin koruması altında sokağa çıkmayı reddeden, bunu fırsata çeviren sinsi bir muhafazakârlığı sezen kadınlar için ayrı bir vurgu var. Otoritenin sanki bu cinayetleri bilerek aydınlatmadığını bile düşündüren çok önemli bir belgeselle karşı kaşıyayız. Emniyette ve her yerde kadın erkek eşitliğinin sadece sembolik bir temsil olmadığını, gerçekçi bir zorunluluk olduğunu görüyoruz. The Ripper, kan dondurucu cinayet tasvirleri ve insanı yerinden oynatacak ses efektleri olmadan bir seri katil dosyası izletiyor. Dört bölümlük belgesel, asıl korkulması gerekenler konusunda insan aklına bir çengel atıyor. 

Önerilen yazı : Night Stalker: The Hunt for a Serial Killer

Belgeselin fragmanı

14 Kasım 2020 Cumartesi

Bir Başkadır (2020)

4 dakika 45 saniye okuma süresi



Bir transferans meselesi


Bir Başkadır (2020) Öykü Karayel

Yeri geldiğinde, hem nalına hem mıhına vurduğum içerik çukuru Netflix, 2020'nin sonuna yaklaşırken yılın son kıyağını yaptı. Daha önce 2017'de BluTv için Masum dizisini yaratan Berkun Oya, bu defa Türkiye'nin değişik sosyal, ekonomik ve inanç sınıflarından insan hikayelerini anlattığı Bir Başkadır'la karşımızda. Başrollerinde Öykü Karayel, Fatih Artman, Defne Kayalar, Funda Eryiğit, Tülin Özen, Alican Yücesoy, Derya Karadaş ve Settar Tanrıöğen gibi oyuncuların yer aldığı proje, yayınlandığı gün içinde büyük ilgi yarattı. Haber siteleri, sözlükler, YouTube kanalları, sosyal medya hesapları bu diziden başka paylaşım yapmaz oldu. Projenin ilk bölümü, Netflix'i ikna edebilmek adına bizzat Berkun Oya tarafından finanse edilerek çekilmiş, hazır hale getirilmiş ve sonrasında devam edilmiş. İlk bölümdeki fazladan özen ve estetik biraz bundan kaynaklanıyor muhtemelen. Elimden geldiğince, sürprizleri kaçırmadan yazmaya gayret gösteriyorum. Politik ve sosyolojik olarak türlü cenahtan gelecek eleştirilere açık bir dizi olacak. Fakat dizinin, dramatik çatısındaki vurguyu başarılı bulduğumu belirterek başlamak isterim. İnsan ve onun değerleri söz konusu olduğunda, ne maneviyatın ne maddeciliğin ne de bilimin tek ve mutlak değerlendirme kriteri olabileceği konusunda cesur bir söylem ortaya konuyor. 

Bir Başkadır (2020) Fatih Artman Funda Eryiğit

Henüz ilk karesinde, puslu bir ormandaki çalıların ortasından kameraya yaklaşan Meryem (Öykü Karayel), dizinin merkezdeki karakteri. Yeşilçam filmlerindeki, iffetini korumayı temel görev sayan, ama bir yandan da bastırdığı hayallerinin esiri olan genç kadın figürü bu defa başörtülü bir karakter. Her bölümde yeni bir hikayenin anlatıldığı, yani epizodik bir dizi değil bu. Adeta birbirinin sağlaması, hatta panzehiri olan olan karakterler, her bölümde değişik bir vesileyle ön plana çıkıyor olsa da dizinin eksen karakteri kesinlikle Meryem. Tüm bölümleri bitirdiğimde, diğer karakterlerin analizi iyice berraklaştı. Berkun Oya'nın Meryem ve ağabeyi Yasin'le (Fatih Artman) oluşturduğu alt sınıf, inanç ve itikat dünyası panoramasını derli toplu buldum. Fakat anlatının ve hikayenin oldukça gecikmiş olduğunu düşündüm.  Bayat demiyorum, ama gecikmiş. Meryem karakterinin temsil ettiği, hocadan medet uman, aslen işçi sınıfına mensup olup egemen sınıflara tapınan Yeni Türkiye tipolojisi üzerine tespit yapılacak yılları çoktan geçtik. Ayrıca, Hoca temsili, dizide bir anlam teşkil etmiyor. Maneviyatın sembolü ya da psikiyatrın antitezi olarak zararsız bir örnek gibi kalıyor. Hoca'nın (Settar Tanrıöğren) aileye verdiği zararın üzeri örtülmüş.

Bir Başkadır (2020) Defne Kayalar

Beyaz yakalılar için Türkiye sosyolojisi olarak niteleyebileceğim dizide, Peri (Defne Kayalar) karakterindeki Beyaz Türk psikiyatr tipinin, daha önce Meryem gibi bir karakterle karşılaşmamış olması, ve hakikati hızla idrak etmesi oldukça sembolik. Meryem'le temasından sonra kendi cenahından sanarak sırlarını açtığı Gülbin'le (Tülin Özen) olan seanslarında, diyaloglar üzerinden her şeyi açık açık dile getiren Peri, ister istemez şablonlaşıyor. Diyaloglar kör göze parmak sokarak her şeyi yazıya döküyor. Diziyi görsel olarak geveze bir Nuri Bilge Ceylan filmine benzettim. Bu düzeyde yüksek bir görüntü kalitesi, bir nevi illüzyon yaratıyor. Biçim, içeriğin epey önüne geçip ondan rol çalıyor. Bu görsel atmosferin önemli bir görevi de Yeşilçam filmleriyle kurduğu bağlantılar. Eski ve Yeni Türkiye kırılmasının aslında hiç yaşanmadığını, Yeşilçam dünyasının zaten koca bir karakter illüzyonu olduğunu düşündürüyor. Bir Başkadır'ın Meryem'i, İrfan Tözüm'ün Hülya Avşar'lı Fazilet'i, Aile Şerefi filminin Itır Esen'li Zeynep'i ve daha birçok ruhen yakın örnektir. Kaldı ki seçilen mekan, ahşap bir yapıdır, temsilen semboliktir. Türkiye'de öteden beri değişen tek şey biraz makyajlanmış kent imajı, daha da sertleşmiş gelir adaletsizliği ve elbette muhafazakarlaşan Türkiye'nin sembolü olan başörtüsü. Dolayısıyla bitiş jeneriğindeki ''Eski Türkiye'' görüntüleri, estetik olmasından çok, dizinin düşünsel zeminine katkı sunması açısından mühim.

Bir Başkadır (2020) Öykü Karayel

Defne Kayalar'ın muhteşem oynadığı Peri karakteri bağlamında, elitizm ve Beyaz Türkler anlatısının yeni olmadığını söyledim. Berkun Oya, toplum kesitlerinden seçtiği örneklemlerden biri olan Beyaz Kürtler yoluyla, sinemamızda anımsadığım kadarıyla hiç vurgulanmamış bir alana da giriyor. Türkiye'nin lümpen yeni zengin tipolojisinden Muhafazakar Kürt Gülan (Derya Karadaş) ve onun Beyaz Türkler arasında iyi ''kamufle olmuş'' Beyaz Kürt kız kardeşi Gülbin (Tülin Özen), Türkiye'nin sinema camiası içinde film üreten Kürtlerin de nedense hiç kurcalamadığı tipler. Berkun Oya gibi iyi bir yazarın bu hikayeyi on yıldan uzun bir süre önce aklına düşürüp, çekim fırsatını yeni bulduğunu düşünmek istiyorum. Meryem'in ağabeyi Yasin üzerindeki komando vurgusu, başörtüsü ve yerel cemaatlerin etkisi gibi konular, 2002-2010 arasında yoğun olarak gündem olmuş, şu an konuşulduğunda üzerine yeni bir şey eklenemeyecek alanlar. Sanırım bugün, bu senaryoyu Netflix'e kabul ettirebilecek yazar sayısı bir elin parmaklarını geçemez.

Bir Başkadır (2020) Settar Tanrıöğen

Bir Başkadır, bir yeniden hatırlatma ve sanırım o meşhur kültür mozaiğine gönderme yapma gayesi güden bir dizi. Evimizi temizleyen, ofisimizde çay servisi yapan muhafazakâr alt sınıf kadın, bir boyutuyla fantastik bir karakter. Hem de en az Yüzüklerin Efendisi kadar fantastik. Peri'nin soğuk ve kitabi bir yüzle Meryem'e koyduğu tanıların, sezon finalinde yüzüğün tılsımına bağlanması ve ayrıca Meryem'in kameraya bakarak bir nevi veda etmesi Berkun Oya'nın yazıdaki ustalığının eseridir. Kameraya konuşan ya da bir şekilde bakan karakterin bu durumuna, dördüncü duvarı yıkmak derler. ''izlediklerinizin hepsi aslında rol icabı, hepsi drama'' demektir bu. Şayet Bir Başkadır'ın ikinci sezonu gelirse başka karakterlerle Fargo dizisinin yaptığı gibi başka bir hikaye izleyeceğimizi düşünüyorum. Meryem yine de bir süper kahraman olarak kalmaya devam edecek. 

Bloga abone olmayı unutmayın:)

#bir başkadır eleştirisi

Dizinin fragmanı