Cinepopularica: Mahkeme
Mahkeme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mahkeme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ocak 2021 Cumartesi

The Trial of the Chicago 7 / Şikago Yedilisi'nin Yargılanması (2020)

3 dakika okuma süresi


Kısa çöpler, uzun çöpler


The Trial of the Chicago 7 / Şikago Yedilisi'nin Yargılanması  (2020)

Netflix prodüksiyonu olan The Trial of the Chicago 7 (Şikago Yedilisi'nin Yargılanması)Amerika Birleşik Devletleri gençliğini 68 hareketine götüren yollara ışık tutması bakımından önemli bir film. Bu süreci elbette tek sebebe indirgemek oldukça güçtür. 68'e giden yolda birbiri ardına yığılan onlarca hadise, toplumun tüm katmanlarını ayrıştırma ve öfkeyi biriktirme amacını güderek, sanki tek el tarafından organize edilmiş gibidir. Siyahlara karşı uygulanan korkunç politika sonrası tırmanan gerilim Martin Luther King'in öldürülmesiyle birlikte Kara Panterlerin iyiden iyiye örgütlenmesini doğurdu. 1965 yılı, Amerika'nın Vietnam saldırısında gemi azıya aldığı yıl oldu, Amerika'nın asker ihtiyacı doruğa çıktı. Nihayetinde öğrencileri askerlikten muaf tutan kanun 1967 yılında yürürlükten kaldırıldı. Öğrenci hareketi de böylece iyiden iyice sıcak alana dahil edilmiş oldu. 1950'lerden bu yana zaten cadı avı ve tasfiye politikası yürüten Amerika sağına karşı ciddi bir öfke birikmesi söz konusuydu. Bu birikmenin farkında olan başkan John F. Kennedy hem siyahilere hem de öğrencilere karşı ılımlı bir tavır takınmış, ancak 1963 yılında öldürülmüştü. İşte sembolik bir yıl olan 1968'e ve bu harekete gidilen yolda Amerika kaynayan kazana döndü. Bu süreçte hem Silent Generation (Sessiz kuşak) hem de Beat Generation (Beat kuşağı) oluştu. Sessiz kuşak yerinde sayarken Beat kuşağı bir kültür devrimi yaşayarak dallandı budaklandı. Çağımızın en iyi senaryo yazarlarından biri olan Aaron Sorkin tam da bu bölünmeyi ve sorun yumağını eşeliyor. The Trial of the Chicago 7, adalet arayışı temalı filmleri aşarak üstü örtülmüş bir haklı isyana ışık tutuyor.

The Trial of the Chicago 7 / Şikago Yedilisi'nin Yargılanması  (2020)

Tüm karakterlerin eşit oranda vurgulanması gerektiği için konuyu kısaca anlatmak istiyorum. Zira oldukça kalabalık bir kadro söz konusu ve olayları tek tek aktardığımızda ciddi bir kafa karışıklığı yaratmak işten bile değil. Chicago'da Vietnam savaşını ve öğrencilerin askere alınmasını protesto eden kalabalık bir grubun içerisinden yedi kişi seçilir ve aralarına bir de siyahi sanık yerleştirilir. Böylece davanın kamuoyu nezdinde ciddiyete kavuşması sağlanacaktır. Bu kadar kalabalık bir kadro, yoğun bir olaylar silsilesi ve uzun bir süreye yayılan davayı iki saate sığdırabilmek için olayları sahnelerle göstermekten çok diyaloglarla halletmek gerekiyor haliyle. The Social Network filmiyle çok daha geniş kitlelerce tanınan Aaron Sorkin gibi inanılmaz bir diyalog yazarı. Bu filmi hem yazdı hem yönetti. Senaryo bahsinde yıllar yılı ''Anlatma göster'' diye şablonlaştırılan durumu neredeyse tersine çeviriyor. Aaron Sorkin'in yazdıklarını izlerken ciddi bir konsantrasyon gerektiğine şüphe yok. Şairane, destansı ve nüktedan olma gayesi gütmeden yani rafine biçimde karakterlerini ve meramını aktarabilmesi sayesinde her filmi, her yazdığı eşsiz bir deneyime dönüşüyor. 

The Trial of the Chicago 7 / Şikago Yedilisi'nin Yargılanması  (2020)

Amerikan sinemasında bu tür doğrudan politik filmlere nadiren rastlanır. Son yıllarda buna meyletme ihtiyacı güttüklerini de belirtmem gerekir. Her türlü yenilikçiliği gerçekleştirmelerine rağmen, halkın sinema yoluyla bu tarz doğrudan politik alanlara meyletmesi, sağıyla da soluyla da Amerikan müeesses nizamı için en korkutucu senaryo olsa gerek. Özellikle George Floyd'un polis tarafından katledilmesinin hemen ertesinde Amerika sokaklarında ciddi bir hareketlilik yaşanırken filmdeki siyahi Bobby Seale yoluyla güçlü bir gönderme yapılması oldukça etkileyici. Aaron Sorkin'in bu film için seçtiği anlatım tarzı da bir karakterin yolculuğu şemasına dayanmıyor. Filmi ana kahramandan yoksun bırakarak dönemin ruhunu biçimine işliyor. Tüm dokundurmaların yanı sıra, demokrasinin Amerika'da her türlü otoriteden ve baskıdan güçlü olduğu vurgusu yine var. İdealize edilmiş hukukçular, devlet görevlileri hatta bakanlar bile bu anlamda sistemi övme unsuru olarak görünür haldeler. Ama günün sonunda, her türlü hak arayışından eli boş dönülen bir ülkede yaşıyoruz. Bu konuda eleştiri hakkım saklı kalsın. Her şeyin gözümüze batması olağan. The Trial of the Chicago 7'ı, en güzel gençlerimizi ölüme gönderişimizi düşünerek izledim. onların (Amerikalı gençlerin) hak arayışlarını ölüm riski olmadan gerçekleştirdiklerini bile bile. Hızlı akan diyalogların arasında, mağrur gözlerle adaleti sorgulayan Amerikan gençlerinin yüzünde bizim gençlerimizin buruk yüzlerini anımsadım. Büyük bir utançla. 

Filmin fragmanı

26 Ocak 2021 Salı

Inherit the Wind / Rüzgârın Mirası (1960)

2 dakika okuma süresi


 Maymun Davası


Inherit the Wind / Rüzgârın Mirası (1960)

Inherit the Wind (Rüzgârın Mirası), 1925'te Amerika'nın Tennessee eyaletinde görülen ilginç bir davadan esinlenir. Davanın şöhreti eyalet sınırlarını aşıp bütün ülkenin gündemine düşer, adeta magazinel bir konu halini alır. Genç bir öğretmen, daha önce bu konuda uyarılmış olmasına karşın, biyoloji dersinde müfredatın dışına çıkma pahasına Darwin'in evrim teorisinden bahsedip, öğrencilerine maymunlar üzerinden somut bazı örnekler verir. Öğretmene açılan kamu davası, dönemine göre epey yüksek bir meblağ olan 100 dolarlık cezanın yanı sıra kovuşturmayla sonuçlanır. John Scopes adlı öğretmenin adıyla basına servis edilen dava, önce The Scope's Trial (Scope Davası) olarak adlandırılsa da bugün hatırlanan adını alması uzun sürmez: Maymun Davası. Filmin dayandığı konu işte bu. Amerikan sinemasının 50'li ve 60'lı yıllarına damga vurmuş yönetmenlerden biri olan Stanley Kramer, kıyıda köşede kalmış, ya da sadece meraklısının bildiği birkaç olağanüstü, birkaç çok iyi, azımsanmayacak kadar da iyi filmle aramızdan ayrıldı. Aktif film yaşantısı boyunca çektiği neredeyse bütün filmlerini görmüş biri olarak Inherit the Wind filmini adalet ve mahkeme temalı filmler kategorisinde 12 Angry Men ve Witness For the Prosecution gibi filmlerle birlikte anmak gerektiğini düşünüyorum.

Inherit the Wind / Rüzgârın Mirası (1960)

Oregon'un Hillsboro şehrindeki bir lisede biyoloji dersi veren Bertram T. Cates (Dick York), muhafazakâr bir kasabada yaşayan öğrencilerine Darwin'in Evrim teorisinden bahsetmektedir. Kilisenin etkisi altındaki kasaba halkı bu duruma dayanamaz ve sonunda Bertram T. Cates'e kamu davası açılır. Tüm ülkenin gündemine düşen olayda biyoloji öğretmenini savunmak, ülkenin en ünlü avukatlarından biri olan Henry Drummond'a (Spencer Tracydüşer. Senatör Matthew Harrison Brady (Fredric Marchhaklı galeyana getirip, öğretmeni cezalandırmak ister, azılı rakibi Henry Drummond ise argümanlarıyla Brady'i saf dışı bırakmaya çalışacaktır. 

Inherit the Wind / Rüzgârın Mirası (1960)

Demokratların kazandığı şehirleri de kapsayacak biçimde, Amerika'nın 50'li ve 60'lı ve hatta 70'li yıllarını göz önüne aldığımızda esasında cadı avı, yaygın cehalet ve antikomünizmin epey etkili olduğunu biliyoruz. Bugün birtakım eleştirel filmler çekiliyor olsa da din ve kilise eleştirisi büyük bir meseleydi.  Elbette şu ya da bu şekilde komünist Sovyetler Birliği'yle ortak bir düşünceye asla tahammül edilemezdi. Nice filmin montaj masasında finali değişti, nice yönetmene, senariste soruşturmalar açıldı. Fakat yine de bu karanlığı delmeye çalışan kimi yönetmenler ve onların kurcalamayı sevdiği konular bağlamında bazı sinema şaheserlerini izleme şansını bulabildik. Yani bugün ağırlıkla eğlenceli süper kahraman filmleri üreten endüstrinin, epey zorlu yollardan geçmiş olduğunu anımsamak lazım. Stanley Kramer'ın Inherit the Wind filmi, gerçek bir karakter draması örneği. Bazı anlarda akıl almaz diyaloglar barındırıyor, ben olsam şu cevabı verirdim dediğiniz anlarda karakterler akıl okuyup, olanca sertliğiyle o cevabı veriyor.  İzleyicisiyle bu bağı kurabilmesindeki ana etken başından sonuna kadar kurduğu güçlü atmosfer ve karakterini mükemmelen tanıtmış olması. Inherit the Wind her anlamda bir gizli hazinedir. Başroldeki efsanevi aktör Spencer Tracy'nin performansını izlemek de cabası.

Filmin fragmanı