Kan emici çoğunluk bir avuç mutluluğa karşı
Kore Sinemasının sevdiğim yönlerinden biri de türler arası
geçişi sağlamadaki başarısı. 2000’li yılların başından itibaren birbiri ardına
başarılı filmler vermesi bir yana artık sinemayı domine ediyor diyebiliriz
neredeyse. Bu yorum için abartı diyenler olacaktır muhakkak, lütfen son
zamanlarda sevdiklerinize önerdiğiniz filmlere bir daha göz atın, bunu yeterli bir argüman olarak saymayanlar için film festivallerindeki ilgiyi de ekleyebiliriz.. Yukarıdaki yorumu Busan Treni’ne ithaf eder
miyim? Kısmen. Zombi filmlerini dramayla iç içe geçirmiş
birkaç başarılı yapım sayabilirim. Busan treni de bu az sayıdaki filmim
2016 model temsilcisi olarak övgüyü hak eder.
Ülkemizde bu tarz filmler yapılamıyor, yapılan cinli, büyülü
filmlerin kalitesi de ortada. Koreliler özellikle Zombi filmlerini, kıyamet
senaryolu filmleri, yaratık filmlerini başka bir biçimde sevip, gişede
kolluyor. Filmin gişesinin Kore’de 11 milyon civarı olduğunu söyleyeyim bu
arada. Zombi olgusuyla aksiyon ve gerilim yaratmak zaten işin doğasında var. Dramatik bir meseleye zombiler yoluyla odaklanmak ise başlı başına büyük bir iş. İşin benim
açımdan dikkat çekici olan yanı ise başka. Kore sinemasında bu türden zombi ve yaratık
filmlerinde birkaç defadır sınıf çatışması ve sınıfsal kaypaklık vurgusuna
rastlıyorum ve açıkçası bu türe özel bir ilgi duymuyor olsam da bu durumun beni mutlu
ettiğini söylemeliyim. George A. Romero gibi önemli bir ustanın filmlerine
özlem duyanlar için de şifa niyetine.
Özel bir şirketin biyokimya departmanında yaşanan kar hırsı
garip bir salgının yayılmasına sebep olur. Şirketin müdürlerinden Seok Woo (Yoo
Gong), kızı Soo-an’a (Soo-an Kim) zaman ayıramadığını düşünerek onu Busan’daki
annesinin yanına götürmeye karar verir.
Trene bindikleri andan itibaren garip şeyler olmaya başlamıştır. Bir süre
sonra vagonlarda dehşet dolu anlar başlayacak ve zombiler treni ele
geçirecektir. Artık tek amaç Busan’a sağ salim varabilmektir.
Bahsettiğim gibi zombi hikayeleri bana pek hitap etmiyor, ama ne yalan söyleyeyim; filmi oldukça
sürükleyici buldum. Beğenme sebebimi de ayrıntılı olarak anlatabildiğimi düşünüyorum. Zombiye dönüşen, birbirine benzeyen bir yığın tasviri, kurtarıcı mesih tadında bir karakter ve beyaz yakalı kaypaklığı. Bunlar bir aksiyon filmi için son derece yeterli. Aksiyon filmi izlerken mantık hatalarının peşine
düşenlerden değilseniz sizi, güzel iki satin beklediğini söylemeliyim. Yönetmen
Sang-ho Yeon’un manga ve çizgi hikayelerden oluşan sinema geçmişi, filmin
estetiğini oldukça etkiliyor. Son zamanlarda kaliteli bir aksiyon film
arayanlara tavsiyemdir. İyi seyirler.
Filmin Fragmanı