Cinepopularica: Almanya Sineması
Almanya Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Almanya Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2020 Perşembe

303 (2018)


Aşk onarır bizi, kırılınca


Hans Weingartner-Mala Emde-Anton Spieker

Hans Weingartner için film blogu dünyasına yaraşır magazinel bir isim bulmaya çalışmam gerekiyor. Müsaadenizle Almanya sinemasının hırçın çocuğu diyeceğim. iki binli yılların başında Beyaz Ses ve Eğitmenler (The Edukators) gibi iki önemli film çekmiş olması işimi bir hayli kolaylaştırdı. O dönem üniversitelilerin kiralama dükkanlarından en çok satın aldığı korsan vcd'lerden biri Eğitmenler'di. Herkesin durup olup biteni anlamlandırmaya çalıştığı kriz sonrası yıllar, yeni bir partinin yükselişi, Amerika'nın yeni dünya düzeni uğruna birbiri ardına attığı adımlar o dönemin sinema evrenini sarsıcı biçimde yeniden tasarlamıştı aslında. Karantina döneminde izleme listelerime eklediğim filmleri birer birer eritirken 303 adlı bir filme rastladım. Afişinde kumsalda koşan genç bir çift, kısa tanıtımında aşk hikayesi. Filmi izledikten sonra malum puanlamayı yapmak için yönetmenine baktığımda Hırçın yönetmen Hans'ın Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmenine evrildiğini görüp şaşırmadım desem yalan olur. 

Hans Weingartner-Mala Emde-Anton Spieker

Biraz abartıyorum elbette. Hans Weingartner gençliğin güncel ve belki de ebedi problemleriyle ilgilenme anlamında tutarlılık sergiliyor. 303 adlı karavanıyla sevgilisinin yanına, Portekiz'e, giden Jule (Mala Emde) yolda çaresizce otostop çekmekte olan Jan'ı (Anton Spieker) Köln'e kadar karavanına misafir eder. İyimserlik kötümserlik dengesini kafasında nispeten daha sağlıklı tartmış olan Jule, müzmin kötümser Jan'la yaptığı sohbetleri giderek derinleştirir. İkili aşkın doğası, tanrının varlığı, antropoloji ve politika hakkında konuştukça iç dünyaları da birbirlerine bağlanır. Ruhen bütünleşen ikili hayatlarının güncel sorunlarını çözmek için yol arkadaşlıklarını uzatırlar. 

Hans Weingartner-Mala Emde-Anton Spieker

Jule ve Jan arasındaki karakter dönüşümünü sağlayan kişisel sohbetler aynı zamanda karakterlerin bir sonraki sohbet aşamasına da iyi bir zemin oluşturuyor. Dünyayı kavrama biçimleri, siyasete ve tarihsel gerçekliğe bakış biçimlerinden bahsediyorum. Ancak burada kaba bir maddecilik maneviyatçılık ayrımı sezinlemedim. Kolayca karton tiplemelere dönüşme riski bulunan iki genci o bulanık alana sokmamışlar. Düşünceleri gençliklerinin heyecanıyla fazlaca dürüst ama bir o kadar da körpe elbette. Böyle olunca dönüp durdukları argümanlar gençliğin ortak bilgi edinim araçlarından sağlanmış ve ikisinin de kaynakları aslına bakılırsa aynı. İkisi de birbirinden öğrenerek karakterlerini bu yönde de geliştiriyor. Jule'ün hikayesi, Jan'ın hikayesiyle iç içe olduğu için iki karakterin öykü gelişimi tek çizgide ilerliyor ve değişen mekanlarla birlikte hem seyirci soluklanıyor hem karakterler. Filmin, birçok diğer faktörün yanı sıra mali açıdan tasarruflu bir model olabileceğini düşünüyorum. Tasarruflu olurken sığ sulara girmemenin, sahneleme tekniğinin süreyi nasıl da önemsizleştirdiğinin iyi bir örneği. 

Filmin fragmanı

14 Haziran 2016 Salı

Mr. Nobody / Bay Hiçkimse 2009

Genç bilebilse, ihtiyar yapabilse


Jaco Van Dormael’i şöhrete kavuşturan, dolayısıyla geniş kitlelerce sinemasını görünür kılan filme geldi sıra; Bay Hiçkimse’ye. Kafa açan bir film olduğunu okumuştum, ilk dakikalarından itibaren buna kendim de tanık oldum ve gözümü bile kırpmadan izleyemeye başladım. Filmin bitiş jeneriğiyle birlikte koca bir rus romanını bir solukta okumuş, bunun gururunu yaşayan, gel gör ki konuyu anlayamadığını düşünen adam gibi hissettim. Şimdi durum nedir?, Hemen izah edeyim.


Aslında mesele o kadar da karmaşık değil.  Yönetmenin diğer filmlerindeki başka dünya tasavvuruna kulak kesildiyseniz aslında gayet göze görünür bir metinle baş başa kalıyorsunuz.  Jaco Van Dormael’den hareketle film hakkında şöyle bir şey söylemek istiyorum. Mümkün haller içerisinde tüm ihtimalleri denemeye çalışan bir film gerçekleştirme düşüncesiyle ortaya çıkmış, biraz uzun olması ve derli toplu olmaya bir türlü meyledememesi yüzünden hafif bir karmaşa yaşayan tatlı bir film. Umarım çok karmaşık bir açıklama olmamıştır.



2092 yılında 120 yaşında bir adam olarak uyanan ve son ölümlü olarak ölümü bekleyen Nemo (Jared Leto), yaşam transkriptindeki tüm olasılıkları yaşamaya başlar. Hayatındaki üç kadınla ve üç olası aileyle ilgili olarak yaşadıkları onu başka evrenlere sürükler. Annesiyle babasının ayrılığından başlayarak hayatındaki tüm öenmli anları tekrar yaşayan genç adam için en samimi nasihat yine kendi ihtiyarlığından gelecektir: ‘’Her şey hallolur, iyi yada kötü’.



Yönetmenin tüm filmlerine bakmış biri olarak sıkıntılı bir alana da değinmek istiyorum. Süreden kaynaklanan ritim bozukluğu. Bütün filmleri oldukça etkileyici olmasına rağmen bu filmlerin başyapıt mertebesine ulaşmasını engelleyen sıkıcı ve bölücü on, on beş dakika istisnasız her filmde mevcut. Bay Hiçkimse özelinde şunu belirtmem lazım, izleyiciye lazım olan, karakterle özdeşleşme ya da yabancılaşmada ortaklık hissi bu filmde özel bir çaba gerektiriyor. Bunlara rağmen senaryonun teknik taraflarını kavrayabilecek kadar film izlemişseniz gerisi vız gelir. Olumsuz eleştirimi de yaptığıma göre filmi tavsiye ederek yazıyla vedalaşıyorum. İyi seyirler.

Filmin Fragmanı