Aşk onarır bizi, kırılınca
Hans Weingartner için film blogu dünyasına yaraşır magazinel bir isim bulmaya çalışmam gerekiyor. Müsaadenizle Almanya sinemasının hırçın çocuğu diyeceğim. iki binli yılların başında Beyaz Ses ve Eğitmenler (The Edukators) gibi iki önemli film çekmiş olması işimi bir hayli kolaylaştırdı. O dönem üniversitelilerin kiralama dükkanlarından en çok satın aldığı korsan vcd'lerden biri Eğitmenler'di. Herkesin durup olup biteni anlamlandırmaya çalıştığı kriz sonrası yıllar, yeni bir partinin yükselişi, Amerika'nın yeni dünya düzeni uğruna birbiri ardına attığı adımlar o dönemin sinema evrenini sarsıcı biçimde yeniden tasarlamıştı aslında. Karantina döneminde izleme listelerime eklediğim filmleri birer birer eritirken 303 adlı bir filme rastladım. Afişinde kumsalda koşan genç bir çift, kısa tanıtımında aşk hikayesi. Filmi izledikten sonra malum puanlamayı yapmak için yönetmenine baktığımda Hırçın yönetmen Hans'ın Aşk filmlerinin unutulmaz yönetmenine evrildiğini görüp şaşırmadım desem yalan olur.
Biraz abartıyorum elbette. Hans Weingartner gençliğin güncel ve belki de ebedi problemleriyle ilgilenme anlamında tutarlılık sergiliyor. 303 adlı karavanıyla sevgilisinin yanına, Portekiz'e, giden Jule (Mala Emde) yolda çaresizce otostop çekmekte olan Jan'ı (Anton Spieker) Köln'e kadar karavanına misafir eder. İyimserlik kötümserlik dengesini kafasında nispeten daha sağlıklı tartmış olan Jule, müzmin kötümser Jan'la yaptığı sohbetleri giderek derinleştirir. İkili aşkın doğası, tanrının varlığı, antropoloji ve politika hakkında konuştukça iç dünyaları da birbirlerine bağlanır. Ruhen bütünleşen ikili hayatlarının güncel sorunlarını çözmek için yol arkadaşlıklarını uzatırlar.
Jule ve Jan arasındaki karakter dönüşümünü sağlayan kişisel sohbetler aynı zamanda karakterlerin bir sonraki sohbet aşamasına da iyi bir zemin oluşturuyor. Dünyayı kavrama biçimleri, siyasete ve tarihsel gerçekliğe bakış biçimlerinden bahsediyorum. Ancak burada kaba bir maddecilik maneviyatçılık ayrımı sezinlemedim. Kolayca karton tiplemelere dönüşme riski bulunan iki genci o bulanık alana sokmamışlar. Düşünceleri gençliklerinin heyecanıyla fazlaca dürüst ama bir o kadar da körpe elbette. Böyle olunca dönüp durdukları argümanlar gençliğin ortak bilgi edinim araçlarından sağlanmış ve ikisinin de kaynakları aslına bakılırsa aynı. İkisi de birbirinden öğrenerek karakterlerini bu yönde de geliştiriyor. Jule'ün hikayesi, Jan'ın hikayesiyle iç içe olduğu için iki karakterin öykü gelişimi tek çizgide ilerliyor ve değişen mekanlarla birlikte hem seyirci soluklanıyor hem karakterler. Filmin, birçok diğer faktörün yanı sıra mali açıdan tasarruflu bir model olabileceğini düşünüyorum. Tasarruflu olurken sığ sulara girmemenin, sahneleme tekniğinin süreyi nasıl da önemsizleştirdiğinin iyi bir örneği.
Filmin fragmanı