Cinepopularica: Kanada Sineması
Kanada Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kanada Sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2016 Salı

Mr. Nobody / Bay Hiçkimse 2009

Genç bilebilse, ihtiyar yapabilse


Jaco Van Dormael’i şöhrete kavuşturan, dolayısıyla geniş kitlelerce sinemasını görünür kılan filme geldi sıra; Bay Hiçkimse’ye. Kafa açan bir film olduğunu okumuştum, ilk dakikalarından itibaren buna kendim de tanık oldum ve gözümü bile kırpmadan izleyemeye başladım. Filmin bitiş jeneriğiyle birlikte koca bir rus romanını bir solukta okumuş, bunun gururunu yaşayan, gel gör ki konuyu anlayamadığını düşünen adam gibi hissettim. Şimdi durum nedir?, Hemen izah edeyim.


Aslında mesele o kadar da karmaşık değil.  Yönetmenin diğer filmlerindeki başka dünya tasavvuruna kulak kesildiyseniz aslında gayet göze görünür bir metinle baş başa kalıyorsunuz.  Jaco Van Dormael’den hareketle film hakkında şöyle bir şey söylemek istiyorum. Mümkün haller içerisinde tüm ihtimalleri denemeye çalışan bir film gerçekleştirme düşüncesiyle ortaya çıkmış, biraz uzun olması ve derli toplu olmaya bir türlü meyledememesi yüzünden hafif bir karmaşa yaşayan tatlı bir film. Umarım çok karmaşık bir açıklama olmamıştır.



2092 yılında 120 yaşında bir adam olarak uyanan ve son ölümlü olarak ölümü bekleyen Nemo (Jared Leto), yaşam transkriptindeki tüm olasılıkları yaşamaya başlar. Hayatındaki üç kadınla ve üç olası aileyle ilgili olarak yaşadıkları onu başka evrenlere sürükler. Annesiyle babasının ayrılığından başlayarak hayatındaki tüm öenmli anları tekrar yaşayan genç adam için en samimi nasihat yine kendi ihtiyarlığından gelecektir: ‘’Her şey hallolur, iyi yada kötü’.



Yönetmenin tüm filmlerine bakmış biri olarak sıkıntılı bir alana da değinmek istiyorum. Süreden kaynaklanan ritim bozukluğu. Bütün filmleri oldukça etkileyici olmasına rağmen bu filmlerin başyapıt mertebesine ulaşmasını engelleyen sıkıcı ve bölücü on, on beş dakika istisnasız her filmde mevcut. Bay Hiçkimse özelinde şunu belirtmem lazım, izleyiciye lazım olan, karakterle özdeşleşme ya da yabancılaşmada ortaklık hissi bu filmde özel bir çaba gerektiriyor. Bunlara rağmen senaryonun teknik taraflarını kavrayabilecek kadar film izlemişseniz gerisi vız gelir. Olumsuz eleştirimi de yaptığıma göre filmi tavsiye ederek yazıyla vedalaşıyorum. İyi seyirler.

Filmin Fragmanı

22 Mayıs 2016 Pazar

Maps to the Stars / Yıldız Haritası 2014


Bir Hollywood kakafonisi


Cronenberg sinemasına baktığım bu bölümü şimdilik sonlandırıyorum, zira ufukta başka bir film görünmüyor. Çok yönetmen izledim, çok geriye gidiş gördüm ama Cronenberg’in yarattığı hüsranı hiçbir yönetmen bana yaşatmamıştı. Özellikle son birkaç filmi insanı sinemadan soğutacak cinstendi. Cosmopolis’i izledikten sonra son filmini izlemesem de olur demiştim, dayanamadım Yıldız Haritasını da sizler için izledim.


Filmleri izledikten sonra yazının orta yerine ufak bir konu özeti yazmayı adet edindim. Biraz daha yatık karakter kullanarak bunun bir spoiler olduğunu belirtiyorum elbette, fakat son iki filmdir bunu yapmıyorum. Cronenberg’e sorsak o da bu son iki filminin konusu özetleyemez sanırım. Hollywood’ta geçen bir şöhret sarmalı ve film dünyasının arkasında duran sorunlu kişilikler üzerine bir film diyelim Yıldız Haritası için ve bu faslı geçelim.



Julien Moore ve John Cusack gibi isimler beni cezbetti aslında, zira bu iki isim de son derece etkileyici filmlerde oynamış oyuncular. Açıkçası bu noktada hemen şunu da belirteyim ki Yıldız Haritası, bir önceki film olan Cosmopolis’ten daha iyi ve derli toplu bir film, ancak sınıfta kalmaya mahkum bir film. Yenilik, zihin açacak bir bakış, o meşhur cinsellik ve şiddet sarmalı…Cronenberg sinemasına dair hiçbir referasın olmadığı bir filmle Cronenberg’e veda ediyorum.

Filmin Fragmanı

Cosmopolis 2012

Bir feci limuzin


Don DeLillo’nun Cosmopolis adlı romanı 2003 yılında yayınlandığında epey ilgi görmüş, bir tek ben duymamışım belli ki. Amerika’nın baş aktör olduğu felaket senaryoları daima Amerikalıların ilgisini çekmiştir, Amerikalıların ilgisini çeken şey de daima kolay pazarlanır bir hal alıyor elbette. Cosmopolis gibi bir Amerikan tarzı distopya birçok yönetmenin ağzını sulandırmaya yeter de artar. Mesele şu ki filmi romandan sıyırıp daha sert bir dünya tasvir edemezseniz bu kitabi metin elinizde kalabilir. Cronenberg de bu filmle en dibe oturmuş ve büyük bir hayal kırıklığına imza atmış oluyor. Artık daha büyük bir hayal kırıklığına imza atabilmesi pek mümkün değil.


Filmin hikayesine gayet kısa bir şekilde değinip yazıyı da aynı oranda kısa tutmayı planlıyorum. Eric Packer (Robert Pattison) adlı genç bir adam, limuziniyle büyük bir kriz halindeki Manhattan’da yol alır. Her ihtiyacını limuzininde gören adam için en önemli şey güvenliğini sağlayabilmektir.



Konuyu ve yazıyı kısa tutuyorum ki olası bir hataya kurban gidip filmi izlemeye kalkarsanız bari yazıyı okurken zaman kaybetmeyin. Kaç zamandır Cronenberg filmleri tahammül eşiğini sarsacak şekilde boş olmaya başladı ama neyse ki bir film sonra bu çileye bir son veriyorum. Böylesine büyük bir yönetmen nasıl olur da bomboş bir diyalog yığınını bomboş bir kapitalizm eleştirisiyle birleştirip izleyiciye film diye sunabilir hala aklım almıyor.

Filmin Fragmanı