Bir feci limuzin
Don DeLillo’nun Cosmopolis adlı romanı 2003 yılında
yayınlandığında epey ilgi görmüş, bir tek ben duymamışım belli ki. Amerika’nın baş aktör olduğu felaket
senaryoları daima Amerikalıların ilgisini çekmiştir, Amerikalıların ilgisini
çeken şey de daima kolay pazarlanır bir hal alıyor elbette. Cosmopolis
gibi bir Amerikan tarzı distopya birçok yönetmenin ağzını sulandırmaya yeter de
artar. Mesele şu ki filmi romandan sıyırıp daha sert bir dünya tasvir
edemezseniz bu kitabi metin elinizde kalabilir. Cronenberg de
bu filmle en dibe oturmuş ve büyük bir hayal kırıklığına imza atmış oluyor. Artık daha büyük bir hayal kırıklığına imza atabilmesi pek mümkün değil.
Filmin hikayesine gayet kısa bir şekilde değinip yazıyı da
aynı oranda kısa tutmayı planlıyorum. Eric Packer (Robert Pattison) adlı genç bir adam,
limuziniyle büyük bir kriz halindeki Manhattan’da yol alır. Her ihtiyacını
limuzininde gören adam için en önemli şey güvenliğini sağlayabilmektir.
Konuyu ve yazıyı kısa tutuyorum ki olası bir hataya kurban
gidip filmi izlemeye kalkarsanız bari yazıyı okurken zaman kaybetmeyin. Kaç
zamandır Cronenberg filmleri tahammül eşiğini sarsacak şekilde boş olmaya
başladı ama neyse ki bir film sonra bu çileye bir son veriyorum. Böylesine
büyük bir yönetmen nasıl olur da bomboş bir diyalog yığınını bomboş bir
kapitalizm eleştirisiyle birleştirip izleyiciye film diye sunabilir hala aklım
almıyor.
Filmin Fragmanı