5 dakika okuma süresi
Alef:
Ötekiler ve huzursuz ev sahipleri
Küçük Amerika olarak, seri cinayetleri çözmeye çalışan polisiye karakterler yaratma konusunda nicedir çok dertli bir ülkeyiz. Dünyadaki epey kaliteli örnekleri son yıllarda artmış durumdayken, bizim bir tek cefakâr Arka Sokaklar'ımız vardı. Görsel olarak Mindhunter, True Detective, The Sinner gibi yabancı örneklerini aratmayan BluTV projesi Alef, arka plandaki hikayesiyle, bu toprakların tarihinde yer etmiş meselesiyle ve görsel gücüyle imdada yetişti. Kısa bir bilgiden zarar gelmez. 16. yüzyıl başındaki Osmanlı'da, devletin resmi inancıyla ters düşen, yani gayrisünni bir inanç öğretisiyle çok sayıda insanı etrafına toplayan İsmail Maşuki adlı bir bayrâmî-melâmî şeyhi yaşar. Aynı dönemde güçlenen Kalenderiler ve Şah İsmail'in Safevi Devleti, halkta ciddi manâda karşılık bulur, taraftar toplar. Osmanlı ise anarşi ve sapkınlık saydığı bu düşünceleri, esasında kendilerine karşı ciddi birer rakip olarak görür. Yani karşı olmalarının sebebi dini değil siyasidir. Çünkü türkmenler, Osmanlı'nın kendilerine karşı maddi ve manevi olarak mesafeli durduklarını bilmektedir, zaten ezilmektedirler. İsmail Maşuki, tenâsüh yani ruh göçü, simgesel kıyafetler, ibadette kadın erkek eşitliği gibi manevi alanları eşeler ve kendisini kutup (Allah'ın özel kıldığı kişi diyelim) ilan eder. Kanuni döneminde ise yoldaşlarıyla birlikte At Meydanı'nda (Sultanahmet) idam edilir. Ekonomi ve tarih lisansı ve tarih doktorası görmüş olan yönetmen Emin Alper, Cumhuriyet dönemi tarihi konusunda akademisyenlik de yapıyor. Sekiz bölümlük dizide, 1500'lü yılların ilk yarısıyla günümüz arasındaki bağlantılandırma ve gizem dokusu bu sebeple de kusursuza yakın ilerliyor. Elbette dönem külliyatına titizlikle yaklaşan metni Emre Kayış yaratmış, bu noktada senarist olarak daha büyük pay sahibi.
Girişteki açıklamada verdiğim kısa tarihi bilgiye biraz olsun vâkıf olmak mühim. Çünkü özellikle üçüncü bölümden sonra, dozu sürekli artan bir dönem atmosferini, tasavvufu ve karakterler arasındaki bilgi alışverişini izliyor olacağız. Atmosfer demişken, Emin Alper'in bu anlamda sinemamızın en başarılı yönetmenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Filmlerine başka açılardan eleştirilerim var, ancak bu kısım övgüye değer. Derli toplu ve zihin açıcı bir mini dizi çekmiş olmasını ve kurduğu dünyayı önemli buluyorum. Sinemacıların dizi ve kısa film alanını, dünyada olduğu gibi, boş bırakmaması gerekiyor. Alef'in ilk bölümü, çok inançlı ve renkli bir şehir olan İstanbul'daki Fota Yortusu'yla açılıyor. İsa'nın vaftiz edildiği günü temsilen denize haç atılıyor, gençler de kendilerini boğazın sularına atıp bu haçı almak için yarışıyor. İslam dışı bir metaforla başlıyor olsak da kurulan polisiye evreninin mistik ve ruhâni bir tarafı olduğunu bu açılışla anlıyoruz. Hikayenin intikam alan gizemli karakteri muhafazakar toplumla çatışan bir yönelime sahip, açılışın bu anlamda İslam dışı bir inançla yapılmış olması bu açıdan anlaşılabilir.
Alef'in konusu, sürprizi bozmadan anlatılabilecek bir konu değil. Cinsel yöneliminden ötürü ailesi tarafından itilen, ölüme terk edilen bir genç adam, geleneksel yöntemlerle iş çözen bir cinayet masası komiseri, İngiltere'de özel cinayet dosyaları hakkında çalışmış ve ailesini kaybettikten sonra memleketine dönmüş bir polis, Osmanlı'da tarikatlar ve inanç dünyası üzerine çalışan bir tarihçi ve geçmişten bugüne çeşitli inanç gruplarının temsilcileri bir şekilde sürekli iç içe. Ahmet Mümtaz Taylan, dizinin bel kemiği ve belki de inandırıcılığı sağlayan en önemli faktörü. Her ne kadar rolünü cepten yese de bu topraklara ait inandırıcılık vasfı onun karakterinde temsil ediliyor. Kenan İmirzalıoğlu bildiğimiz gibi. Karakterinde büyük bir parçalanma, aksiyon, aşk, cinayet dosyaları mevcut, ama onda o yükü kaldırabilecek aktörlük vasfı olmadığını düşünüyorum. Doğu cinayetlerine batılı yaklaşım izliyoruz. Karakterlerin çalışması bu yönde düşünülmüş. Settar'ın Doğu'yu Kemal'in Batı'yı temsil ettiği hikayede Kemal karakteri bir nebze eksik. Melisa Sözen ise aradaki bağlantıyı sağlayan bir karakterde ve kesinlikle dizinin en iyi oyuncusu. Final eleştirisinden ayrı olarak Müfit Kayacan'ın oynadığı otopsi uzmanı karakterini fazlasıyla lüzumsuz bulduğumu eklemek isterim. Bir Zamanlar Anadolu'da'nın otopsi uzmanından rol çalan gereksiz diyaloglara gerek yoktu. Anlıyorum, polisiyenin ruhu icabı katil kim? merakı yaratılıyor, şüpheli sayısı arttırılıyor, fakat yine de bu merak unsurunun çalışmadığı ortada.
Dizinin fragmanı