Ölüme rezervasyon
Avustralya sinemasını özel bir kategoride değerlendirebilecek kadar yakından tanımıyorum. Majör ülke sinemaları gibi ardı ardına iyi örnekler vermiş, özgün, en önemlisi belirli dönemleriyle farklılıklar yaratmış bir sinema olmadığını biliyorum en azından. Özellikle Hollywood'a kazandırdığı yıldızlar ve yönetmenlerle, bir de ara sıra gözümüze ilişen kaliteli filmlerle adını hatırladığımız Avustralya'dan yeni bir iyi örnekle karşınızdayım: Darwin'e Son Taksi. Kimi sinefil arkadaşlarımın yoğun ısrarıyla izlediğim Darwin'e Son Taksi açıkçası beklentimin epey üzerinde sağlam bir film.
Broken Hill / Avustralya'da taksicilik yapan Rex (Michael Caton), daha önce geçirdiği operasyondan sonra bu kez vücudunu kanserin tamamen sardığını öğrenir. Darwin City'de bir kliniğin ötanazi için gönüllü aradığını duyan Rex, karşı komşusu ve sevdiği kadın olan Polly'yi (Ningali Lawford) bırakarak bir haftalık taksi yolculuğuna başlar. Yolda araba camını tamir eden Tilly'i de (Mark Coles Smith) yanına alan Rex, yol üstünde karşılarına çıkan Julie (Emma Hamilton) ile birlikte Darwin'e varır. Bazı prosedürler için Darwin'de beklemek zorunda kalan Rex, hayatının son günlerini sorgulamaya başlar.
Filmin konu itibariyle sağlam olan dramatik çatısı beyazlar ve siyahlar (Aborjinler) arası meseleyi gayet sıradan bir faşizm nesnesi olarak filme dahil ederek sağlam bir sosyal zemin de kazanıyor. Darwin'e Son Taksi, ne ağlak bir ölüm yolculuğu ne de sosyo-politik doğruculuk peşinde. Klasik dramanın ihtiyaç duyduğu bazı klişeleri yoğun biçimde barındırıyor olsa da Darwin'e Son Taksi iyi bir yol filmi benim nazarımda.
Filmin Fragmanı