Kaygısı aşkından büyüktür Bozkırkurdu'nun
Nuri Bilge Ceylan'ı var eden Taşra Üçlemesi'nden sonra İklimler filminin vizyonunu merakla beklediğimi anımsıyorum, filmin post prodüksiyonunda ve kamera arkasında çalışan bazı arkadaşlarımdan filmle ilgili tüyolar almaya çalıştığı mı da. Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak sonrası verilen yaklaşık dört yıllık bir aradan sonra Ceylan, bu filminde hem kendisi oynuyor, belki de kendisini oynuyor hem de kendisine atfedilen fotoğraf gibi kadrajları ilk kez görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'ye emanet ediyordu. Gökhan Tiryaki önce steadicam adı verilen sabitleyici bir kamera düzeneğinin operatörü olarak sete çıkıp sonrasında sette görüntü yönetmenliği vazifesini devralıyor, sonrasında ise yolu NBC ile kesişen hemen herkes gibi film piyasasının önemli isimleri arasında yer alacağı günlere ilerliyordu.
Bahsettiğim Taşra Üçlemesi, yerli sinema çevrelerine minimalist anlatıyı, beraberinde Ozu, Bresson, Tarkovski gibi saygın ve sade anlatı ustalarını yeniden hatırlatması bakımından da azımsanmayacak taşıyordu. İklimler ise bu minimalist anlatım tarzını sembolizme ve dijitale taşıyan filmdir. Daha önce kimyasal film makineleri kullanan Nuri Bilge Ceylan, İklimlerle birlikte ilk kez dijital kameraya ve fotoğrafçılıktan kalan bir dijital müdahale olanağına kavuşmuş oldu. Fotoğraflarında da bulutların ve gölgelerin kontrast seviyelerinde sert seviyeler kullanmayı sevdiğini biliyoruz. Filmde köprü üzerinde tek başına durduğu o jenerik sahne (aşağıdaki fotoğraf) daha sonra sürekli hale getireceği bir yöntemin de başlangıcı ve etkili bir uygulama örneğidir. Aslına bakılırsa bu filmin görsel sembolizminin de göstergesidir. İklimler, diğer tüm filmlerine kıyasla NBC'in teknik anlamda en deneysel filmidir. 2000'lerin başında tüm festivallerin gözdesi olan Uzak Doğu filmlerinde (Özellikle Tayvan, Tayland, Hong Kong filmleri) görmeye alıştığımız donan kareler, atlayan kurgu ve ses geçişleri (Jump cut) dikkat çekici. Nuri Bilge Ceylan, döneminin estetiğini yakından takip eden iyi bir sinema izleyicisi olarak da ele alınması gereken biridir bu anlamda.
Bir şekilde ayakta kalmaya çalışan, ite kaka yürüyen bir ilişkinin üç mevsimini izliyoruz. 30 dakikalık bir yaz mevsimi, 30 dakikalık bir sonbahar ve 40 dakikalık bir kışın ardından gelmeyen bir ilkbahar. İlkbahar, İsa'nın umudunda, Bahar'ın İsa'ya anlattığı rüyada ve en çok da adında gizli. Anlatının sembolizmi ve bu metaforların doğrudanlığına karşın Nuri Bilge Ceylan sinemasını özel kılan sahicilik duygusu yine filmin hamurunu oluşturuyor. Ceylan'ın sinemasını erkek dünyası sineması olarak değerlendiren bir görüş aslında bunu olumsuz bir eleştiri olarak ele alıyor, fakat şimdilik İklimler özelinde değerlendirdiğimde, kendisini ele veren, tutarsız ve zayıf karakterini gözler önüne seren, kendi yalanlarını ihbar bir erkek dünyası, aynı zamanda ciddi bir özeleştiriyi de içinde barındırıyor.
İklimler'in baş karakteri İsa'nın Bahar'la olan meselesi ve aşkı her mevsim ayrı bir kavramın gölgesinde. Bu karakterin ilkbahar geldiğinde Bahar'ı arzulayıp özleyeceğine inanmak saflık olur. Bahar'ın adını duyar duymaz İsa'yı Ağrı'ya götüren aşk değil başka bir erkeğin, başka bir rakibin olup olmadığının doğurduğu meraktır. İsa Bahar'ı hızlıca bulup onu hızlıca ama gönülsüzce ikna etmeye çalışır. Bahar'ın yalnız olduğunu öğrenip huzura erdiğindeyse tek derdi belki iki gün daha müsait olan Serap'la zaman geçirmektir. Filmin, tüm yan karakterleriyle birlikte müthiş bir insani zenginliği var. Aynı odayı paylaştığı akademisyen, Ağrı'daki taksici, hâlâ muhtaç olduğu için uğradığı anne babası ve hatta uçak bileti aldığı esnafın bile. İsa, herkese bambaşka taraflarını göstermekte usta bir yalnız olarak sinemamızın özenle yaratılmış karakterlerindendir.
Filmin Fragmanı