Kızım olmadan asla
Giuseppe Tornatore, çağının kültür sanat eğilime ayak uydurmayı başarabilmiş bir yönetmen. Dönemin gerektirdiklerini harfiyen uyguladığını veya konformist olduğunu söylemiyorum. Filmlerine baktığımızda politik 80'ler, dönem destanlarına dümen kıran 90'lar ve kentli-global kriz karakterleri içeren 2000'ler görürüz. Bu aynı zamanda genel eğilimlerle örtüşür. Mesele şudur ki Tornatore bu dönemlere yön verebilmiş yönetmenlerden biridir. Vitrindedir, takip ettiklerini özgün bir şekilde devam ettirir, takdir görür. Esrarengiz Kadın, önceki Tornatore filmlerinden Şüpheli ile yapısal benzerlikler taşıyor. Bu benzerliği açıklayacağım fakat kurgusu ve sosyal mesajıyla gerçek bir 2000'ler klasiği olan Esrarengiz Kadın'a bakalım öncelikle.
Ukrayna'da hayat kadını olarak çalışan Irena (Kseniya Rappoport), doğumdan sonra kendisinden alınan kızının (Clara Dossena) peşine düşer. Kızını sahiplenen ailenin temizlikçisi olan Irena, onu geri alabilmek için her şeyi göze alır. Ukrayda'da kendisini seks kölesi olarak çalıştıran Muffa (Michele Placido) da bu sırada Irena'nın peşine düşer. Irena hem Muffa'dan hem de kızını sahiplenen aileden kurtularak kızına kavuşmaya çalışacaktır.
İzlemeyenler için konudan bahsetmem gerekiyor. Bu yüzden genellikle ikinci paragrafta anlatıyorum. Film, gizem dolu başlıyor ve Irena'nın neyin peşinde olduğunu uzun müddet anlamıyoruz. İlginç olan şu ki filmin sonunda da kızın kendisine ait olup olmadığını bilmiyoruz. Güçlü bir tahminle onun kızı olduğunu hissediyoruz, zira büyüdükçe ona benziyor. Film bu anlamda bir bulmacayı tamamlama üzerinden değil de hayat kadını olup yaşamı elinden alınan bir kadının dramı üzerinden okunduğunda anlamlı oluyor. Şüpheli ile bağlantısı işte tam bu noktada başlıyor. Biz Şüpheli'de suçluyu değil çözülmeyi izledik, birtakım şüphelerimiz vardı ama suçluluğa emin olamadık. Bu bakımdan izleyiciyi filmin finalinden sonrasına da dahil eden başka bir Giuseppe Tornatore filmi olarak görüyorum Esrarengiz Kadın'ı.
Filmin Fragmanı