Cinepopularica: La leggenda del pianista sull'oceano / 1900 Efsanesi 1998

2 Ocak 2018 Salı

La leggenda del pianista sull'oceano / 1900 Efsanesi 1998




Bir biyografinin efsanevi intiharı




Cennet Sineması, Giuseppe Tornatore'nin henüz ikinci filmiydi ve bu filmle Amerika sinema piyasasının en büyük ödülünü kazanıp adını sinema tarihine yazdırmıştı. Kendi ülkesinde filmler çekmeye devam ettikten sonra Roman Polanski ve Gerard Depardieu ile çalıştığı Şüpheli filmini Fransızca olarak çekti ve Fransa'da da iş yapmış oldu. 1900 Efsanesi ile birlikte Tornatore Amerika sınırına ayak basmış oldu. İngilizce çektiği bu film Tornatore'yi başka bir mertebeye taşıdı. Sermaye ve yapım bağlantıları bakımında İtalya sineması başlığında değerlendirmek durumda olsak da 1900 Efsanesi açık biçimde bir Amerikan filmidir. 


Avrupa'nın çeşitli yerlerinden yolcuları New York'a götüren bir Transatlantikte kimsesiz bir bebek bulunur. Danny Boodmann (Bill Nunn) bu bebeğe Lemon Nineteen Hundred (Tim Roth) adını verir. Hayatı boyunca gemiyi terk etmemiş olan Nineteen Hundred, geminin piyanosuyla haşır neşir olur. Gençliğinden itibaren dinleyen herkesi büyüleyen genç adam, karşısına gelen herkesi hatta caz müziği bulan adam olarak ün salan Jelly Roll Morton'ı (Clarence Williams III) bile müziğiyle alt eder. Onun orkestrasında çalan Max Tooney (Pruitt Taylor Vince), New York'ta bulduğu bir plakta Nineteen Hundred'in kaydına rastlar ve onu gemiden kurtarıp Dünya çapında tanıtmak ister. Fakat Ninteen Hundred gemiyle bütünleşmiş ve onunla birlikte yok olmayı göze almıştır.


Yirminci Yüzyılın başlarında Dünyanın en büyük piyanisti biri Vladimir Horowitz'di. Yine resitallerinden birinde kendisinden sonra piyanon başına oturan şişman bir siyahi, Horowitz'in çaldığı besteyi önce baştan sona ve sonra sondan başa çalar, tek eliyle değişik stillerde çeşitlemeler yapar. Horowitz bu stil karşısında piyano çalmaya on üç yıl arar verir. Rivayet odur ki gözleri çok az gören Art Tatum çocukluğunda dinlediği bir plakta piyanoyu iki kişinin çaldığını idrak edemeyip oldukça hızlı parmaklara sahip tek kişi olduğunu düşünür ve bu kişiyi taklit eder. Sonunda eşsiz bir stile ve hıza erişen Art Tatum gelmiş geçmiş en iyi piyanist olur. 1900 Efsanesi'nin hikayesi işte bu gerçek hikayeden oldukça etkilenmiş olsa gerektir. 


Birçok başarılı Amerikan filminde anlatıcı tekniği kullanılmıştır. Bu daha çok destansı filmlerde işe yarayan bir yöntem. 1900 Efsanesinde bu anlatım tarzını kullanılmasaydı, film maazallah üç buçuk saat sürerdi belki de. Adı üstüde 1900 Efsanesi'ni anlatan kişi aslında filmde zaten gösterilen sahneleri anlatmış oluyor, yani filmin süresinden tasarruf söz konusu değil. Süre konusu önemli, bu yüzden vurguluyorum, ironi yapıyorum. İki saat kırk beş dakikalık bir Amerikan filmi ne anlatırsa anlatsın sıkacaktır. Tornatore filmin temposunu bu handikapa rağmen oldukça yerinde tutmuş aslında. Tim Roth, başrolde ve bildiğimiz gibi. Doğup büyüdüğü gemiyi terk etmeyen karakter, dev bir balığın yuttuğu Yunus Peygamber'e de benzetilir yıkılan eviyle yerle bir olmayı göze alan bir direnişçiye de. Derin bir tutkuyla işine bağlı olan zaten sürekli yolculuklar yapar ve gidip gördüğü şeyler onu hayal kırıklığına uğratacağından bir türlü gitmeyi deneyemez. 


Filmin Fragmanı