Cinepopularica: 2017
2017 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2017 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2020 Pazartesi

Journeyman (2017)

 

Son dövüş


Journeyman  (2017) Paddy Considine

Paddy Considine adını ilk kez Shane Meadows adlı müthiş yönetmenin mütevazı şaheseri Dead Man's Shoes'la duymuştum. Bu filme kadar önemli yönetmenlerle çalışmış bir oyuncu olsa da ilk oyunculuk deneyimi yine başka bir Shane Meadows filmi olan A Room for Romeo Brass'la başlar. Yakında Meadows filmlerine yer vereceğim burada. Considine, tuhaf gelebilecek derecede içe dönük ve aşırı tevazu sahibi bir aktör, bir insan. Dolayısıyla, olanca yeteneğine karşın hırslı bir Hollywood kariyerinin peşine düşmedi. Aksine giderek daha İngiliz olmayı sürdürdü. Bağımsız ve düşük bütçeli film yapımı konusunda önemli ustalarla çalışırken, film setinin tüm elementlerini kavrayarak, alaylı bir yönetmen haline geldi. Hem 2011 yılında çektiği Tyrannosaur'un hem de son filmi Journeyman'in senaryosunu kendisi yazdı. Teknik ayrıntılarla pek ilgilenmeyen, sadece kısa sinema yazıları okumak isteyen arkadaşlarım kusura bakmasınlar. Sadede geliyorum. Considine, oldukça sade ama görkemli bir film olan Tyrannosaur'da gücün arkasına sakladığı çaresizliği Journeyman'de de sürdürerek hikaye anlatıcılığında tavır sahibi bir tutum sergiliyor. 

Journeyman  (2017) Paddy Considine

Dünya orta siklet boks şampiyonu ünvanı bulunan Matty Burton (Paddy Considine), büyük bir para karşılığında son maçına çıkmayı kabul eder. Tek amacı yeni doğmuş olan kızı Mia (Lainie Duffy) ve eşi Emma (Jodie Whittaker) için daha huzurlu bir hayat standardı sağlamaktır. Kendisinden daha genç ve oldukça hırslı olan rakibi Andre Bryte (Anthony Welsh) ile çıktığı maçta başına aldığı bir darbe sonucu yere yığılır. Daha önce defalarca aldığı darbelerin üstüne eklenen bu son yumrukla kısa bir komaya giren Burton, komadan sonra beyin ve beden fonksiyonlarını yitirmiş bir adam olarak büyük bir sınav verir. Öfke patlamaları ve bebeğiyle olan iletişimdeki tuhaflıklar sebebiyle eşi tarafından terk edilen Burton, kendisini iyileştirmek için çabalamaya başlar.

Journeyman  (2017) Paddy Considine

Matty Burton, hikayenin başında karizmatik bir erkek, kibar bir eş ve aynı zamanda hırçın rakibine karşı bilge bir ağabey olarak tasvir edilirken filmin kırılma anından itibaren tüm bu özellikler aynı sırayla tersyüz ediliyor. Altı bezlenen, eşine şiddet uygulayan, öfke nöbetlerine kapılan yeni Burton, Rocky filmlerinde rastlayamayacağımız bir anti-kahraman olarak devam etmenin yollarını arıyor. Bir daha asla eskisi gibi olamayacağıyla yüzleşip beynini iyileştirmenin peşine düştüğü süre boyunca film akıcılığını yitirmiyor, ama açıkçası seyircinin tahmin sınırlarını da aşamıyor. Karakter dönüşümü için bir yazarla ortak çalışması, bu filmi epey yükseklere taşırdı sanıyorum. Çünkü unutulan ve zamanı geldiğinde bir anda etkisizce beliren vodvil karakterler var. Boksörün dünyasından hiç kopamadığımız anda diğer karakterler işlemiyor. En önemlisi devrik bir iktidar meselesi söz konusu. Tam bu noktada eş karakteri çok yüzeysel kalmış durumda. Paddy Considine, için ise işler yolunda. Karakterini ve hikayeyi kendisi yaratığı için kendi konfor alanını yaratıp başarılı bir performans sergiliyor. Gişede büyük bir hüsrana uğradığı için bir daha film çekmeyeceğini söylemiş olsa da kararını değiştirebileceği ümidiyle bekliyoruz.


Filmin fragmanı

29 Ekim 2020 Perşembe

Körfez (2017)

 


Tat ve koku kaybı bir varoluş meselesi mi?



Yönetmen Emre Yeksan'ın ilk uzun metrajlı filmi olan Körfez, ücretli bir video platformunun ardından yazının yayımlandığı bugünlerde vimeo üzerinden ücretsiz olarak seyirciyle buluşuyor. Daha önce yerli ve yabancı birkaç filmin yapımcılığı görevinde bulunan Yeksan, doğup büyüdüğü yer olan İzmir'e büyük bir aradan sonra dönüp çocukluğunda burnuna gelen bir kokunun peşinden bu filmi yapmaya çalıştığını söylüyor. Senaryoyu öykücü Ahmet Büke'nin katkılarıyla yazmış ve çocukluğunun gençliğinin kokusunu başka bir bağlamda ele alarak ilginç bir anlatı kurmuş. 


30'lu yaşların ortasındaki Selim'in (Ulaş Tuna Astepe) boşanma ve işsizlik sürecinin ardından baba ocağına dönüşü ve orada kendisini büyük bir yabancılaşmanın ortasında bulması anlatılıyor. Selim karakterinin sinemamızın iki binler sonrası erkek karakterleri göz önüne alındığında son derece tanıdık olduğunu söylemeliyim. Selim'i alıp Serdar Orçin ya da Olgun Şimşek'in oynadığı herhangi bir filmimize yerleştir sırıtmaz. Bu benzeşme bakımından değilse de karakteri boyutsuzlaştırma ve film boyunca tutarlı hale getirme çabasından ötürü eleştirilerim var. Kendinden bile bezmiş, oradan oraya salınan, ayaklarının götürdüğü yere istemsizce giden yabancılaşmış insan figürü yaratma konusunda ciddi anlamda dertliyiz. Zamanda mekanda ve olayda dönüşümler yaratılırken karakterlerimiz her olay karşısında aynı kalmayı nasıl başarıyor? 


Koku kavramı filmin merkezdeki meselesini teşkil ediyor. Kaygısız üst-orta sınıfın burnunun kemiğini kıran bu koku alt sınıfların kanıksadığı ve giderek umursamadığı bir hâl alıyor. Bu anlamda Parasite öncülü bir yaklaşım var ki, asıl onun vurgulanması gerekiyor. Giden orta sınıf mensuplarının boş bıraktığı evlere onların yanında çalışan alt sınıflar yerleşiyor ve bir süreliğine de olsa çalışan oldukları evlerin ev sahipliği yapıyorlar. Emre Yeksan, Yeni Latin Amerika sinemasında mekanın algı duvarını yıkan biçimi de kullanmış. Sahnenin ana karakterlerinin sohbetine yan unsur olarak katılan alt sınıftan insanlar bir anda kamera tarafından takip edilerek sahnenin tamamlayıcı ve politik unsuru olmaya başlıyor. Senaryonun, karakterin ve özellikle temponun ciddi zaaflarına karşın anlatımdaki farklılaşma çabasını beğendiğim bir film oldu. 

Filmin fragmanı



5 Ocak 2018 Cuma

Wonder Wheel / Dönme Dolap 2017



Uçurumdaki kadınlık




Eski blogumda Woody Allen'ın tüm filmlerini bir aya yakın süre içerisinde sindire sindire yazmıştım. Kendisi, sinemaya tat veren, nev-i şahsına mühnasır bir adamdır. İlişkilerin doğasını, alavere dalaveresini, mizahını ve acısını çok iyi anlatır. Woody Allen, olgunluk dönemi olarak tabir edeceğimiz son on beş yıl içerisinde Avrupa'nın önemli başkentlerinde filmler çekti ve bu başkentleri filmin dekoru değil de oyuncusu, filmin ruhu olarak gösterdi. Bu Avrupa gezisi bir hevesti, zira Woody Allen New York takıntılıdır, New York'un ta kendisidir.  Dönme Dolap bu bağlamda bir film ve 1950'lerin Coney Island'ını kendisine mesken ediyor, Woody Allen doğduğu yere, Brooklyn'e dönüyor. 


İlk kocasını aldatıp, terkedildikten sonra Humpty (Jim Belushi) ile mutsuz bir evlilik yapan Ginny (Kate Winslet), Coney Island'a yaşamaktadır. cankurtaran olarak çalışan Mickey'in (Justin Timberlake) kendisine gösterdiği yakınlığa karşılık veren Ginny bir süre sonra saplantılı bir aşığa dönüşür. Humpty'nin mafyanın elinden kaçan kızı Carolina (Juno Temple) da onlara sığınır ve yetmezmiş gibi Mickey'e aşık olur. Mickey ve Carolina'nın arasında filizlenen aşk Ginny'yi delirtecektir.


Başkasına gönül veren kadın ya da erkek hikayesi yüzlerce. Sadece Woody Allen'ın bu temayı işleyen  filmleri bile epey fazla. Kate Winslet'in haddinden fazla iyi oyunculuğu, bambaşka bir kadın portresi çiziyor. Pişmanlığın daha fazla pişman olmaya sürüklediği bir kadın portresi çiziyor Woody Allen, aslında iki kadın da aynı pişmanlığı yaşıyor. Bile isteye aynı tuzaklara sürüklenen karakterler yaratma konusundaki ustalığı bu filmde zirve yapıyor. Karakterler duygularının dramatik zenginliğini film yapmacıklığıyla kusmuyor, Woody Allen hepimizin kınadığı ve yine hepimizin yaptığı hataları yüzümüze trajikomik biçimde vuruyor.


Filmi zenginleştiren Kate Winslet'in oyunculuğunun yanında Görüntü Yönetmeni Vittorio Storaro'yu es geçmek istemem. Kate Winslet'in gelgitli tiratlarında ışığın tonlarındaki değişim lunapark'ı aşıyor. Lunapark metaforundaki oyunlu tavır böylece ışıklara da yansımış oluyor. Film herhangi bir mekanda geçebilecekken Lunapark'ı seçip oyunları insanın tutkularıyla oynamak Woody Allen'ın aklına gelebilirdi zaten. Kate Winslet bu filmdeki performansıyla Oscar ödülü kazanır gibi. Kazanamasa bile şimdiden daha büyük ödüller takdim ettim kendi inisiyatifimle. Woody Allen'ın bu muhteşem filmini izleyin derim. 


Filmin Fragmanı