Aşk yok olmak diyor biri
Bir süredir Cronenberg sineması üzerine bir şeyler yazmaya
ve filmlere tek tek göz atmaya çalışıyorum. Cronenberg’in türler arası disiplinleri nasıl kullandığını hep birlikte
görüyoruz. Gizem dolu dramalardan tutun, neredeyse sovyetik bilim kurgulara ve
asla tatmin olamadan yeni deneyimlere yol almayı çok seven bir yönetmenle karşı
karşıyayız. Tüm filmografisi içinde ve tüm bu türlerle aslında benzer konuları
anlatmaya çalışıyor Cronenberg. Bugün sıra, tüm filmografisi içinde en farklı
yerde duran filme geldi sanırım. En azından şimdilik..
Kronoloji açısından bir tutarlılık
sezinlemiş olduğumdan değilse de bir önceki filmi olan Çıplak Yemek’te Cronenberg, 1950’lerin cadı avı dönemini konu
edinmişti. Şimdi sıra 1960’larda Çin’le Amerika arasındaki tuhaf ilişkiyi tuhaf
bir konuyla dahil ediyor sinemasına. Konu tuhaf olsa da yönetmen, ilk kez saf
bir dramayla Amerikalı izleyiciye nispeten daha anlaşılır bir film hediye etmiş
oluyor.
1960’ların Çin’inde diplomat olarak
çalışan Rene Gallimard (Jeremy Irons), ilk kez izlediği Madame Butterfly’ın final sahnesinde
opera sanatçısı Song Liling’e (John Lone) çarpılır. Her anı sadece Song’u düşünmekle geçen
adam bir süre sonra onu elde etmeyi başarır. Uğruna karısını bile terk ettiği
Song’un casuslukla suçlanması üzerine büyük bir ayrılık yaşasalar da tekrar bir
araya gelirler. Mutlu yaşantılarına
kaldıkları yerden devam etmelerinin önünde başka bir engel belirir. Bu kez
ikisi de casusluk suçlamasıyla hapse atılır ve daha önemlisi Song’un kadın
kılığına girmiş bir erkek olduğu ortaya çıkar. Bu olay Gallimard için yolun
sonu olacaktır.
Filmin adının Madame Butterfly olmaması da konusundan
kaynaklanıyor. Bir cinsiyet göndermesi yani. Bu filme özgü değil ama gerçek bir olaya dayanan bir
konuyu Cronenberg, başka bir alana çekip kendine has bir gizeme büründürüyor ve
bunu da harikulade bir biçimde yapıyor. Gerçek olayda iki kişi de birbirinin
cinsiyetinden tam olarak haberdar iken Cronenberg’in filminde oyun içinde oyun
ve aşka tuhaf göndermeler gayet şık kurgulanmış.
İşin tuhaflığı aslında tam olarak şuraya dayanıyor;
sürprizli bir final için seçilen oyuncu John Lone. Yani izleyicilere uzak
olmayan bir oyuncu. Bir nevi sürpriz olmayan bir sürpriz ve tam bir Cronenberg işi. Yine de bu yazı
kesinlikle Jeremy Irons’la bitmeli. Sinema tarihinde apayrı bir yeri olan bir
oyuncu olması şöyle dursun, bu filmde can verdiği karakterle onu ağzınız açık
izliyorsunuz. Cronenberg bir yönetmenlik dersi veriyorsa büyük pay sahibi
Jeremy Irons’tır.
Filmin Fragmanı