Seni görmem imkansız, rüyalarım olmasa
Son birkaç filmiyle Cronenberg için telepatinin kıdemli
yönetmeni diyecekken o bir sürpriz yaparak olaya dokunma fantezisini de eklemiş
görünüyor. The Dead Zone temas ve titreme dolu bir film. Oldukça iyi bir film olup dilden dile gezebilecek potansiyelini yine cömert dokunuşlarla kendine saklayan bir film. Finalini ve hikayesini aceleye getirmiş olsa da siyasiler üzerinden verdiği mesajla kimilerini fethetme potansiyelini hala barındırıyor diyelim.
İzleyip beğenenlerden biliyordum The Dead Zone’u. Övenler
övmeye doyamıyordu. Aslında filmin başlangıcı, olayı işleyişindeki doğallığı ve
ritmi için yine mükemmel diyebilirim ama Cronenberg’in bir basamak yukarıya çıkamamasının
sebebi olarak gördüğüm bir geçiştirme mevzusu var ki ona değinmeden
geçemeyeceğim. Büyük trajediler karşısında kimsenin gerektiği kadar şaşırmaması
beni epey şaşırtıyor, üstüne büyük mucizeler karşısında epey cool bir grup
kasabalı görmek indirici darbe oluyor sayın okurlar. Mekan gerçekliği epey beğendiğim bir yönetmenin durum gerçekliği sağlayamaması büyük bir hüsran.
Geçirdiği trafik kazası sonucu ağır bir komaya giren Johnny
Smith (Christopher Walken) beş yıl sonra büyük bir yetenekle uyanır. Bu sırada eşi Sarah (Brooke Adams) da bir
başkasıyla evlenmiştir. Johnny, büyük
yeteneğiyle dokunduğu herkesin kaderini görebilmekte ve daha da önemlisi
olumsuz gelişmeler konusunda uyarılarda bulunup bu durumun değişmesini
sağlayabilmektedir. Bir cinayeti aydınlatıp, çocukları olası bir ölümden
kurtardıktan sonra hedef değişir. Başkanlığa aday olan bir senatörün (Martin Sheen) kirli oyununu gören Johnny bu yolda her şeyini feda edecektir.
Shephen King uyarlaması olan film bir tarafından kasaba
kültürü, bürokrasi ve gizemle benzemiş olacak elbette. Senaryo ve akıcılık
konusunda buradan bakınca bir problem yok. Gel gör ki Cronenberg’in oyuncu
kadrosunu yönetme biçimi beni bir türlü tatmin edemiyor. Birçok alan üzerinde
derin bir bilgisi olan yönetmen, her seferinde ayrıntıları bir şekilde
ıskalamasıyla beni hayrete düşürüyor.
Mükemmel bir Christopher Walken ve kısa bir rolde harikalar yaratan
Martin Sheen de olmasa güzel bir film üçüncü mevkiye yollanabilirdi. Önceki filmlerde yan oyuncu kadrosunun istenilen performansı sunamadığını belirtmiştik, Martin Sheen tercihi bu bakımdan da son derece önemli.
Filmin Fragmanı