Cinepopularica: Videodrome 1983

29 Nisan 2016 Cuma

Videodrome 1983



Ekran çarpar!


Cronenberg sinemasının başlangıcı her ne kadar günün korku geleneğine göz kırpıyor idiyse de Tarayıcılar sonrası sineması onu başka bir yere konumlandırdı. Ancak Videodrome, onun sinemasına göz atıldığında bir adım öne çıkan film olması sebebiyle bu konumu daha da güçlendirdi. Cronenberg bundan böyle ona atfedilen ‘’Kanlı Baron’’ lakabının yanına başka bir lakap daha eklemiş oluyordu. Cinsellik algımızla oynamaya henüz başladığı Videodrome’la birlikte Cronenberg lakap tazeliyor ve ‘’Zührevi Korkunun Kralı’’ olarak anılmaya başlanıyordu.


Videodrome özel bir film, öncelikle böyle başlayalım. David Cronenberg sinemasını tek film temsil edecek olsa bu film büyük ihtimalle Videodrome olurdu. Fakat filmin önemi sadece bu popülariteden kaynaklanmıyor.  Gerilim türünün tanımını değiştiren ve aslında çapını geliştiren filmlerden biri olması sebebiyle ya da bilim kurgu-gizem gibi başka bir türe göz kırpması sebebiyle ilgiyi hak eden garip ve çarpıcı bir film Videodrome. 


Civic Tv kanalının sahibi Max Renn (James Woods), yayınladığı filmlerde sınır tanımayan bir yapımcıdır. Sürekli daha yeni, daha seksi ve daha orijinal filmler arayan Max Renn’in yardımına en az onun kadar çatlak yardımcısı yetişir. Pittsburg’tan yakaladığı bir sinyali kaydetmeye başlayan ikili bir süre sonra bu videodaki fetiş görüntülerin esiri haline dönüşür. Max giderek gerçekle hayal arasındaki çizgiyi kaybeder.


Cronenberg, ruhun sapıttığı ve uzuvların nesneleştiği bir dünya tasvirini derli toplu olarak ilk kez bu filmle yapıyor. Beden ve ruh arassındaki temas durumu bu filmde de bir imza gibi sapasağlam duruyor. Max’in karnına yerleşen vajina ve oraya yerleşen silah ya da kaset, o sırada yaygın olarak kullanılan teknolojinin silaha dönüştüğünü gösteren bir sembol. Burada kilit bir nokta var ki söz etmeden geçmek olmaz. Özellikle video kaset imgesi üzerinden yaratılan hayal ve gerçek arası geçişler konusunda tatmin olamadığımı söylemeliyim. Filmin bir süre sonra açık kapı bırakma klişelerine fazlaca saplandığı bir nokta var, imgeler başıboş mermiler gibi sağa sola sekip hedefini bulamıyor. Cronenberg, izleyiciyi Max'in yerine koymak gibi bir düşünceyle bu yolu seçmiş olabilir ama hikayenin bütünlüğü ve mesajın alınmasına fırsat tanınması sağlanmalıydı sanırım.


Son olarak teknik anlamında birkaç şey söylemek doğru olur, zira film bu konuda epey önemli bir yerde duruyor. Özellikle bedenin makinelerle bütünleştiği planlar görsel olarak bambaşka bir tatta. Görsel atmosfer açısından bu kadar sağlam filmlere sıkça rastlanmıyor. James Woods gibi önemli bir aktörün yanı sıra görüntü ekibini özellikle tebrik etmek gerekiyor.


Filmin Fragmanı