Ye, dua et, çalış
Mike Nichols'ün bir önceki filmi Heartburn için düşündüklerimi onaylayan Yeni bir Mike Nichols filmiyle karşınızdayım. Herhangi bir vasfı olmadığı için tek çözüm yolunu iyi ve sevimli olmakta bulan ve başarısızlığının sebebini iyiliğini bağlayan tembel bir insan düşünelim. İyiliği yapay, planlı ve gösterişe dayalıdır. Baş Belası'nı izlerken böyle düşünmüştüm işte. Enikonu kötü bir filmdi, Working Girl ise seyri daha mümkün olan, bir olay örgüsü etrafında ilerleyebilen, asgari de olsa cazibeye sahip bir ''Feel good movie''. Mike Nichols gibi özel bir sinemacının Amerika film endüstrisi içerisinde sadece inandığı işleri çekerek finansman yaratması imkansız. Onun filmografisine dahil etmekle beraber başka türden bir parantez açarak izlediğim filmler için yazdığım yazılarda görece eleştirel bakıyorum bu yüzden. Stüdyolar Mike Nichols gibi kariyeri ve hikaye inşa etme becerisi yüksek, birinci sınıf yönetmenlere film çektirirken bazı star oyuncuları projeye inandırmakta daha az zorlanıp onlardan daha yüksek verim alabiliyorlar. Bu, gişe başarısının çalışan formüllerinden biri. Working Girl'ü, döneminin romantik komedi geleneğine yeni bir şey katmadığı için geçiştirebilirim belki ama günümüz romantik komedilerinin en azından reji anlamında fersah fersah ilerisindedir.
Uzun yıllardır sektererlik yapan Tess McGill (Melanie Griffith), işe yeni başlayan, hırslı ve genç patronu Katharine Parker'a (Sigourney Weaver) kendi fikri olan bir satın alma projesinden bahseder. Patronu, hem fikrini çalar hem de sevgilisi Mick'le (Alec Baldwin) ilişki yaşamaya başlar. Tüm bunların üzerine Tess, değişmeye ve intikam almaya karar verir. Patronunun hastalığını fırsat bilerek projesini üstlenen Tess, firma sahibi Jack Trainer'e (Harrison Ford) kendisini patron olarak tanıtıp onunla aşk yaşamaya başlar. Jack, Tess için hem bir sevgili hem de intikam fırsatına dönüşür.
İlişkilerin kimyası söz konusu olduğunda derinlemesine irdeleyip özel bir hikaye sunan Mike Nichols'ün sınıfsal ve sosyo-politik bir tabanı da var. Alman sinema ekolünden yetiştiği ve 50'lerin, 60'ların sinemasıyla kendisini var ettiği için yöntemsel yaklaşımı budur. Nora Ephron romantik komedi olarak tanımlanabilecek olan türün belki de en bilinen birkaç filminin yazarı. Senarist olarak fikirleri bana pek cazip gelmese de Mike Nichols'ün senaryo üzerinde hiçbir değişim talebi olmaksızın filmi çekip stüdyoya teslim ettiğine eminim. Kalbini ferah tutup biraz çabalarsan hak ettiğini alırsın gibi basite indirgenmiş bir fikir Nichols'ün harcı değil. Nora Ephron'un seri üretim romanları ve senaryoları yönetmen ve yapımcı tarafından dokunulmamak kaydıyla sonraki yıllarda da çekilmeye devam etmiş. You've Got Mail ve When Haryy Met Sally epey başarılı olurken onlarcası hüsranla dolu. Finali izleyiciye kaderci bir iyilik hazzı tattıran Working Girl, iyi bir yönetmenin vasat işi. Önem atfettiğim durum şu ki; Bu filmle Mike Nichols'ü keşfeden biri yönetmenin diğer filmlerine yönelme hevesini bulabilir mi acaba?
Filmin Fragmanı