Vahşi Batı'da bertaraf
Arthur Penn sinemasında, Amerika tarihindeki meseleleri esnek bir dille aktaran ve olaylara bakış açımızı genişletmemizi sağlayan kaliteli bir mizah gizli. Little Big Man filminde ise bu komedinin hacmini genişletip, mizahi söylemi iyiden iyiye kuvvetlendiren ironi göze çarpıyor. Anlatım tarzındaki benzeşme açısından, nispeten modern bir klasik sayabileceğimiz Robert Zemeckis'in 1994 tarihli Forrest Gump filmini örnek göstermek isterim. Yer yer hüzünlü komedi, absürd mizah, ama hiçbir anda kenara itilmeyen bir ironik yaklaşım söz konusuydu. Little Big Man, işte hem o tavrın öncü filmlerinden biridir, hem de bu vasıflarından dolayı eskimeyen bir yapımdır. Yine klasikleşmiş bir Arthur Penn filmi olan Bonnie and Clyde’ı da işin içine katarak Little Big Man'i, Arthur Penn sinemasının mihenk taşı olarak anabilirim.
Jack Crabb (Dustin Hoffman), henüz küçük yaşında, bir kızılderili baskınında kaçırılıp tarafından kaçırılıp, kızılderili olarak büyütülmüş beyaz bir Amerikalıdır. Kısa boyundan dolayı Little Big Man (Küçük Dev Adam) lakabını alan Jack, büyük bir baskında beyazlara esir düşünce bu kez hayatına onların arasında 'normal' bir beyaz Amerikalı olarak devam eder. Karısının kızılderililer tarafından kaçırılmasıyla yeniden yollara düşer ve tekrar kızılderili yaşantısına döner. Bu yer ve kimlik değiştirme yıllarca ve defalarca tekrarlanır. Başarılı bir insanı diplomasi yürüten Jack, iki grup arasında da barınabilmeyi başarır. Bazen Büyük Şef’in (Chief Dan George) bazen de General George’un (Richard Mulligan) koruması altına giren Jack, son ve gerçek bir savaşın ardından ait olduğu yerde kalacaktır.
Arthur Penn, Kızılderililerle, onların topraklarına kara bulut gibi çöken beyaz Amerikalılar arasındaki çatışmayı, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabilmiş bir karakterle anlatmayı seçmiş. İtiraf etmeliyim ki, komedi filmi de olsa kızılderililere karşı hep pozitif ayrımcılık bekliyorum. Filmde bazı yönleriyle şapşallık atfedilen kızılderili imgesi bu anlamda beni rahatsız etti. Beyazların saldırgan ve fetihçi tavrı zaten yerden yere vuruluyor, ama ikisini tarihsel olarak aynı kefede göremiyorum. Karakterlere bakış açısından olumsuz bulduğum bu yaklaşıma karşın, film dili yönünden eksiksiz. Forrest Gump'la kurduğum bağa şöyle bir ekleme yapayım. Tek adam, ana karakter filmi olması bakımından da oldukça benziyorlar. Orada Tom Hanks faktörü vardı, Little Big Man'de ise Dustin Hoffman efsanesi. Kendileri, hafızalardan silinmeyecek, efsanevi bir aktörlük gösterisi sunuyor.
Filmin Fragmanı