Cinepopularica: Martin Scorsese' sorgusuna yönelik arama sonuçları
Martin Scorsese' sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster
Martin Scorsese' sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster

13 Haziran 2019 Perşembe

Summer of Sam / Sam'in Yazı 1999


Az bilinen 77 modifiyeli şaheser



Sam'in Yazı'nı ikinci defa izlenmesi gereken filmler listeme ekledim. Öylesine ayrıntılarla dolu bir film ki, nasıl ıskanlanıyor anlayabilmiş değilim. Görece uzun olmasına rağmen, yoğunluğuyla ve özellikle ders niteliğinde sahne sıralamasıyla Sam'in Yazı, David Berkovitz adlı bir seri katilin işlediği cinayetlerin perde arkasında 1977 New York'unu anlatıyor. Berkowitz, gerçekten de 1976-77 yıllarında 6 kişiyi öldürmüş, 7 kişiyi de ağır yaralamış bir katil. Bu anlamda Spike Lee, bir önceki filmi, Get on the Bus'ta olduğu gibi gerçek bir olayla kurgusal hikayesini bir kez daha harmanlamış oluyor. 


1970'lerin ortalarında İngiltere'de başlayan punk akımı 1977'de New York'a da ulaşmıştır. Richie (Adrien Brody), herkese tuhaf gelen görüntüsüyle Punk'ı temsil etmektedir. Bir kadın kuaförü olan Vinny (John Leguizamo) ise değişik fanteziler  arayıp bir yandan da sevgilisi Dionna'yı (Mira Sorvino) delicesine kıskanmaktadır. Bu sırada şehre, kendisine Sam'in oğlu (Michael Badalucco) diyen bir seri katil musallat olmuştur. Kimse bu gizemli katili görmemiştir, ama herkesin bu konuda bir fikri vardır. 


Spike Lee'nin filmleriyle bir türlü vedalaşamama gibi kronik bir sorunu var. Bunu görmezden geliyorum diyip, iki saati aşan filmine başladığımda, ilk olarak oyuncuların tamamına yakınının İtalyan olması dikkatimi çekti. Siyah Amerikanın Sözcüsü namıyla bilinen Spike Lee, kişisel hikayesine virgül koymuş olmalıydı, ya da hikaye Martin Scorsese'ye ait olabilirdi. İkincisi değil, ilki için ise gelecek filmlerine bakmamız gerekecek. Sam'in Yazı, yani Spike Lee sinemasının baş tacı edilesi filmi, teknik anlamda muhteşem bir film. Aksama yok, süresi biraz daha kısalabilir miydi? Biraz daha sürseydi diyenler de çıkabilir. Sam'in Yazı, seri katil temalı filmler içerisinde izlediğim en iyi birkaç filmden biridir. Haksızlık etmem istemem, çünkü türünü aşan ölçüde iyi bir tutku ve dönem hikayesidir aynı zamanda. 


Filmin Fragmanı

6 Şubat 2018 Salı

Clockers / Torbacı 1995



Köşe başındakiler

Clockers / Torbacı  1995

Bir değişiklik olsun, Spike Lee filmi hakkında yazarken Harvey Keitel överek başlayayım. Bir vesileyle adını duyduğum her  filmin kalite çıtasını arşa değdirme potansiyeli olan bir oyuncu. Torbacı'da Harvey Keitel oynuyorsa, böyle bir rolü kabul etmişse senaryoda bir ışık görmüştür dedim kendi kendime. Yanıldım mı? Kesinlikle hayır. Yapımcıları arasında Martin Scorsese'nin de bulunduğu filmle birlike Spike Lee derlenip toparlanarak ilerleyişini sürdürüyor. Saf siyahi sinemasını, sinemadaki ayrımcılığı protesto etme biçimini takdir ediyor olsam da bi şekilde sinema tarihinde var olabilmek için filmlerinin daha geniş kitlelere ulaşabilmesini düşünmesi gerektiğini düşünüyordum. Tavrını biraz olsun değiştirerek, biraz olsun senaryonun selametini göz önüne alarak yeni bir sürece başladığı film olarak anabiliriz Torbacı'yı. Tabii beyazlar bu filmde polis rolünde. Oynamaları gayet normal. Ancak yine de Martin Scorsese'nin mental hocalığı Spike Lee'nin sonraki filmlerine de etki eden bir değişimi başlatmıştır. 

Clockers / Torbacı  1995

Strike (Mekhi Phifer), sokaktaki diğer arkadaşları gibi, hayatını uyuşturucu maddeler satarak kazanmaktadır. Şebekenin lideri Rodney'e (Delroy Lindo) bağlı olarak çalışan Strike, önemli bir iş için talimat alır ve Rodney için tehlikeli hale gelen Darryl'i (Steve White) öldürmeye ikna edilir. Strike, Darryl'i öldürmekten vazgeçmiştir ama Darryl bir şekilde başkası tarafından öldürülmüştür. Strike yine de bu cinayetin tek şüphelisidir. Dedektif Rocco (Harvey Keitel) ve yardımısı Larry (John Turturro) bu olayın gizemini çözmeye çalışacaktır. 


Gizem ve mesaj dozu bu sefer kararında verilmiş bir Spike Lee tadımlığı. Sanırım joint için cigaralık yerine böyle bir çeviri yapabiliriz, herhangi bir övgüde bulunduğumuz düşünülmesin, başımıza iş açılmasın sonra. Kendisi, filmlerinin açılışına ''Bir Spike Lee Filmi'' demek yerine ''Bir Spike Lee Cigaralığı'' yazmayı yeğliyor. Bu sefer gerçek bir sarımlık olduğuna şüphe yok. Filmin son yarım saati oldukça şişirme ve belli bir yerden sonra insanın tadını kaçıracak denli uzuyor. Bizim iyi kalpli siyahi polis, bizim masum çocuklar, bizim müthiş adil sokak kanunlarımız edebiyatından sonra Harvey Keitel'li sahneler olayı bir nebze olsun toparlıyor. Sarkan kısımları görmezden geldiğimde anlamlı bir bütünlükten bahsedebilirim. 


Filmin Fragmanı


23 Ocak 2018 Salı

Narayama bushikô / Narayama Türküsü 1983


Coşkuyla ölmek



Shohei Imamura kariyeri boyunca iki kez Altın Palmiye kazanan birkaç yönetmenden biri. Bu ödülü ilk kez kazandığı film Narayama Türküsü 1983 yılında sinema tarihinin devleriyle yarışarak bu ödüle layık görülmüş. Andrei Tarkovski, Carlos Saura, Yılmaz Güney, Nagisa Oshima, James Ivory, Martin Scorsese, Robert Bresson gibi çok önemli yönetmenlerden bahsediyorum. Imamura'nın Avrupa sinema arenasında filmleri merakla beklenen, gözde bir yönetmen oluşu da Cannes gibi büyük bir pazar sayesinde tescillenmiş oldu bu filmle. Hem konusu hem de üslubu yönüyle diğer Imamura filmlerinden farklı bir film olan Narayama Türküsü, Japonya'da ikinci defa çekilmiş bir film. İlk olarak 1958 yılında Keisuke Kinoshita tarafından çekilen film Shichiro Fukazawa'nın romanından uyarlamadır. 


Narayama Dağı eteklerinde yaşayan toplulukların büyük yoksullukla başa çıkabilmek için istenmeyen çocukları öldürüp, elden ayaktan düşen ihtiyarları Narayama Dağı'nda ölüme terk etmelerinin anlatıldığı film yine oldukça uzun bir süreye sahip. Eşsiz finalini izledikten sonra düşündüm de, doksan dakikalık formda yoğun bir ritmle anlatılsaydı sinema tarihinin en büyük filmlerinden biri olurdu. Pastoral yaşamdan kareler ve belgesel görüntülerle kuvvetlendirilmeye çalışılan gerçeklik algısı uzun süreyle birlikte zihinde kopuşlar yaratıyor. Asıl hikaye yerine geçmeye başlayan hikayeler anlamsızlaşıyor. Süre uzun tutularak, hikaye içerisindeki acımasızlık hissi uzatılıyor ve ölümün giderek bir ihtiyaca dönüşmesi anlatılıyorsa da hikayeye odaklanma sorunu da başka bir handikap.


Yine şunu belirtmek lazım ki Shohei Imamura sinema tekniğini kullanma konusunda gerçek bir deha. filmin doğa ve insan birlikteliğini vurgulayan planları onun eşsiz kurgu ve kesme becerisini doruğa çıkarmaya olanak tanıyor. Günümüz sinema seyircisi açısından izlenmesi oldukça zor bir film olduğunu belirterek, sanat sineması seyircisiyle baş başa bırakıyorum bu yazıyı. İnsanı gerçek ve acınası iç güdüleriyle, yalın biçimde anlatan Imamura tavrı bu filmde fazlasıyla devam ediyor. Narayama Dağı eteklerinde gerçekleşen ilginç ritüeller batıda kürtaj ve huzurevi kavramlarıyla birlikte muhakkak derinlemesine okunmuştur. Ne garip adetler var diyip geçmeden önce aslında insanın temel benzerlikleri üzerine düşünmemiz gerekiyor. Bunu sağlayan önemli bir film olarak Narayama Türküsü'nü öneriyorum. 


Filmin Fragmanı