Ancak bir zıttım öldürebilir beni
Ramin Matin'in Son Çıkış'ını izledikten sonra önceki filmlerine de erişmeye çalışmış, platformlarda hüsran üstüne hüsran yaşayıp birkaç osuruklu kaba erkek gülmecesi izledikten sonra gayrimeşru yollara sürüklenmiştim. Fakat neyse ki izleyebildim. 2013 yılında Altın Portakal (En İyi Film), yurt dışı festivallerde önemli ödüller kazanmış bir film bu anlamda bu kadar kıyıda köşede bırakılmasa ne iyi olurdu di mi? Özellikle son birkaç yıldır çeşitli platformların da katkısı ile kadın farkındalığı, sektörde kadın yönetmen ve yazarların artışı söz konusu oldu. Konuyla yakından ilgilenenler bu miladı biraz daha evvele çekebilir, ancak kafamdaki algı beni çok geriye götürmüyor. Şuraya bağlamak isterim ki, akademik, entelektüelize edilmiş ve duygudan arındırılmış proje kadın filmleri, Kusursuzlar'ın kadın karakterlere yaptırdığı sükunet ve cinnet eylemini hayata geçirme biçiminden feyz alabilirler, almalılar. Bu arada sinemamızda kadın tarifi zayıf da erkek tarifi çok mu yerli yerinde? Elbette hayır.
Steven Soderbergh'ün Sex, lies and videotape filmini delicesine sevmemin, ancak içsel duygularımla tarif edebildiğim son derece mantıklı ve fakat kişisel sebebleri var. Ya da Atom Egoyan'ın Exotica'sını. Kabız yazar ve yönetmenlerin normalin akışıyla kavga edip sinematografiyle, romantize estetikle filmi ciddi bir eser haline getirme çabaları o yüzden gülünç geliyor. Çünkü bunu akışa bırakıp doğallıkla halleden filmler var. Kusursuzlar bana o doğal ve bir o kadar yoğun tadı verdi. Son Çıkış, bir One Man Show filmiydi. Tüm sahnelerin kaderi Deniz Celiloğlu'nun yarattığı tansiyona bağlıydı. Neyse ki aksamıyordu. Fakat kötü bir cast filmi pekala izlenmez hale getirebilirdi. Kusursuzlar'da ana karakterlerin hayat içindeki varlıkları, tutarsızlıkları, gelgitleri ve en önemlisi cinsiyet rolleri çok çeşitli ve hakiki. Dolayısıyla öykü burada çok daha girift. Üzerine bir de sağlam oyunculuk eklenince dört başı mamur bir bağımsız film izlemiş oluyoruz. Mesela restorandaki yemek sahnesi. Net, filmi yükselişe geçiren, dönüştürücü ve özetleyici bir sahne. Ya da Yasemin'in plajdaki soyunma kabinindeki kararlılık gösterisi. Çatışma ya da müstehcenlik barındırmıyor. Açıkçası mağrur bir kumandanın savaş sonrası gururunu izlermiş gibi düşündüm.
Lale ve Yasemin olarak izlediğimiz İpek Türktan ve Esra Bezen Bilgin, davranışları ve gizemleri öngörülemez olan kızkardeşler çok iyilerdi. Elbette dışa dönük aksiyon sinemada daha fazla dikkat çekiyor. Bu anlamda Esra Bezen Bilgin son dönem yerli yapımlar içinde en iyi performanslardan birini sergiliyor. Imdb'ye göre kendisinin ilk filmi, İpek Türktan'ın ise birkaç kısa metrajdan sonra ilk uzun metrajı. Kusursuzlar'ın böyle önemli bir bir katkısı da olmuş. İki oyuncudan biri ruhsal çatışmayı diğeri bedensel aksiyonu nefis özetlemiş.
Filmin fragmanı