Hastalıklı hafıza
Hector Babenko politik filmlerle başladığı kariyerini o düzlemde sürdürmeyenlerden. Bunu tutarsızlık olarak görmüyorum; çünkü Babenko, anlatı türünden daha kıymetli bir tutarlılık çizgisi izliyor. Sıradan insan hikayelerini bir kesitiyle ele alıp izleyiciyi akışa dahil ediyor. Daha önce Mike Nichols filmografisine bakmıştık. Jack Nicholson- Meryl Streep ikilisini Baş Belası filminden hatırlayanlar da vardır haliyle. Orada bu iki önemli oyuncunun harcanan potansiyellerini izlemiştik. Sonsuz Matem'de durum en azından oyuncular lehine farklı. Gerek Meryl Streep gerek Jack Nicholson için kariyerlerinin performansını bu filmde sergiliyorlar dersem abartmış sayılmam.
Francis Phelan (Jack Nicholson) yirmi iki yıl önce kaybettiği bebeğinin matemiyle kendisini sokaklara vurmuş bir adamdır. Kendisi gibi sokaklarda yaşayan Helen (Meryl Streep) ise eski bir piyanist ve şarkıcıdır. 1930'lar Amerika'sında günübirlik işlerle karınlarını doyurup birbirlerine destek olan ikilinin yolları bir süre sonra ayrılır. Phelan kafasındaki hayaletlerle yaşamaya devam ederken karısına (Carroll Baker) sığınır, Helen'e ise hayat şans tanımayacaktır.
Alfred Hitchcock, birbirinden başarılı uyarlamaları sorulduğunda, iyi romanlar yerine ucuz romanları tercih ettiğini söyler. Çünkü iyi romanlar bilinçle doğrudan bağlantılıdır ve anlaşılmazlık riski vardır. Bundan bahsetmem lazımdı; çünkü Sonsuz Matem bir bilinç akışı filmi. Okumadığım romanı da muhtemelen öyledir. Serbest çağrışım yerine doğrudan uyarlama çekildiğinde potansiyelini ezip geçen filmler izliyoruz böylece. Oyuncuların işine yarayan bu derinlikli senaryo maalesef izleyicide karşılık bulamıyor. Hem gereğinden fazla uzuyor hem de kopuk. Oysa ki filmin unutamama ve yalnızlık tarifleri eşsizdi. Bu tarifler cömertçe harcanıyor. İki oyuncunun katkıları ve Hector Babenko'nun bu oyuncuları, yapabildiği kadarıyla Jack Nicholson'u bile, doğallığın nirvanasına ulaştırması ise filmi izlenir kılan yegane unsur.
Filmin Fragmanı