Bir baba vardı!
Türkiye’de hakkında pek yazı yazılmamış filmlerden biri olan
Chichi Ariki, Ozu’nun sinemasında önemli bir döneme rastlıyor. Ozu, Japon
toplumunda geleneklerin altını çizerken yaş olgusuna da sıklıkla değinir.
Ozu’nun 30’lu yaşlarının son filmi olması açısından Chichi Ariki’yi bu bakımdan
da anmış olalım. Oldukça büyük
zahmetlerden sonra bu filmin temiz bir kopyasına eriştiğimde birtakım kaygılar
taşıyordum. Bu gibi eski tarihli filmlerde teknik aksaklıklar, sıkça kopmalar,
atlamalar ve benzeri sorunlar yüzünden konu bütünlüğü sağlamakta epey
zorlanıyorum, fakat 1942 tarihli bu film, böyle bir sorun yaşatmayarak da
oldukça mutlu eden türden.
Ozu ve onun özelinde atıfta bulunulan dönemin Japon
yönetmenleri hakkında okumalar yapanlar şunu hatırlayacaktır; İkinci Dünya
Savaşı öncesi ve sonrası olmak üzere keskin bir hikaye ve çekim farklılığı
olduğu sıklıkla vurgulanır. Ozu’nun ilk dönem filmlerine ulaşmaya çalışıyorum,
ulaştığımda bunun bizatihi şahidi olacağım, ancak açıkçası izlediğim
filmlerinde böyle keskin bir cephe sezinleyemedim. Bu filmde de diğer filmlerinde olduğu gibi hikayenin
kahramanlarını filmin giriş bölümünde oldukça yerli yerinde, abartıdan uzak bir
biçimde seyirciye tanıtıp, olayın kırılma anını çabucak hazırladığını
söyleyeyim. Klasik Amerikan sinemasına
benzerlikle kast edilen sanırım bu. Amerikan sinemasında da giriş bölümünde
karakterler hızlıca tanıtılır. Ozu’nun bu tavrı Amerikan sinemasından mı yoksa
hikaye ve roman geleneğinden mi aldığını bilmiyorum. Mesele aslında gelip şu
noktaya dayanıyor, Savaş öncesi ve sonrası sinemasında üslup ve anlatım yönünden gözle görülür bir fark yok.
Shuhei Horikawa (Chishü Ryü), eşinin ölümünden sonra oğlunu tek başına
büyütmeye çalışan bir öğretmendir. Mesleğini büyük bir idealizmle sürdüren Shuhei,
bir okul gezisinde öğrencilerinden birinin boğulması sebebiyle büyük vicdan
azabı yaşar. Mesleğini bırakıp işçi olarak çalışmaya başlayan adam, oğlunu da
yatılı okula gönderir. Yatılı okullarda okuyup baba hasretini tatillerle
gidermeye çalışan Ryohei (Shuji Sano), 25 yaşına gelip de başarılı bir öğretmen olduğunda
evlilik hazırlıkları yapmaya başlar. Bu sırada yıllarca, tam analıyla yanında
olamadığı babasını kaybedecektir.
Öykülemede ve oyuncu yönetiminde abartıya asla meyletmeyen bir yönetmendir Ozu. Dikkati şu noktaya çekmek lazım
belki de; Ozu, karakterlerin içinden geçenleri oyuncularının yüzünde görmeyi
istemeyen bir yönetmendir aynı zamanda. Bugün metot oyunculuğu dediğimiz akım, onun sinemasıyla tezat oluşturuyor. Oğlundan ayrılan bir adamın hüzünlü yüzünü
de, babasına kavuşan çocuğun aşırı sevincini de göremiyoruz. Özellikle filmin
baş kişisi olan, belli bir kuşağı temsil eden oyuncularda bu daha belirgin
esasen. Gülüşleri, sevinci, hüznü oldukça donuk. Ozu, yüze odaklanan yakın
planları (Close-up) sevmeyen bir yönetmen zaten. Bu tavrın sebebi ise
benimsediği minimalizmle açıklanabilir. Olayların yani öykülemenin önüne hiçbir
şeyin geçmemesi için oldukça geçerli bir formül. Bu filme bakarak finalin yine
ne kadar özetleyici olduğunu söyleyerek bitireyim. Finalde babasının ardından
göz yaşı döken gencin sadece sırtını görmemiz, bize dolu dolu bir fikir
adamının filmlerini izlediğimiz gerçeğini yeniden hissettiriyor.
Filmin Fragmanı